Sportif başarı sponsorluklarla geliyor ama…

Doç. Dr. Cem Çetin

Basketbolda Türk takımları Avrupa Kupalarında dikkat çekici başarılara imza atmaya başladılar. Geçen yıl Galatasaray’ın Euro Cup zaferi, Fenerbahçe’nin Final Four finalinden sonra bu yıl da benzer tablo tekrarlanacakmış gibi gözüküyor. Takımlarımızın sportif başarısında, sponsor şirketlerin verdikleri maddi destek yadsınamaz. Ancak yabancı oyuncuların transferleri için harcanan paraların her yıl biraz daha artması, sponsor şirketlerin yatırımlarını gözden geçirmelerine neden oluyor.

Nisan ve mayıs ayları, Türk sporunun yüzünün en çok güldüğü zaman dilimi. Türk basketbol ve voleybol kulüpleri, özellikle bu iki ayda Avrupa’da ses getiren başarılara imza atıyor. Sporseverleri mutlu eden sonuçlar, bazen şampiyonluk bazen de final oluyor. Play-off maçları da keyif veriyor. Ayrıca bu zaman diliminde, ülke sınırları içinde üst düzey spor organizasyonları da gerçekleşiyor. Türk sporu adına bu mutluluk verici tablonun oluşmasında, sponsor sıfatlı şirketlerin varlıkları belirleyici bir etken. Onlar olmaksızın bu başarılardan bahsetmek elbette mümkün değil. Bu günümüz spor ekonomisinin de bir gerçeği. Ancak işin bir başka yüzü daha var; o da sponsor olarak spora yatırım yapan şirketlerin spora yaklaşımları. Göz ardı edilen bu ayrıntı, sponsor paralarıyla yaşayan spor kulüpleri/sporcular hatta ülke sporu için ciddi bir tehlike oluşturuyor.

Potanın sponsorları

Son birkaç yıldır hem erkeklerde hem kadınlarda Türk basketbol kulüpleri, Avrupa Kupalarında başarılı sonuçlara imza atıyorlar. Geçen yıl Galatasaray erkek basketbol takımı Odeabank’ın sponsorluğunda Euro Cup’ı kazandı. Odeabank sponsorluğundaki Galatasaray kadın basketbol takımı ise, 2013/14 sezonunda FIBA Euroleague’de mutlu sona ulaştı. Anadolu Efes (Efes Pilsen), sahibi olduğu basketbol takımıyla Koraç Şampiyonluğunun yanı sıra, yıllardır Avrupa Ligi’nde oynuyor. Ülker sponsorluğu, sarı lacivertlileri 2014/15 ve 2015/16 sezonlarında iki defa Avrupa Ligi Final Four’una taşıdı. 2014’ten bu yana Doğuş sponsorluğunda Darüşşafaka, ikinci ligden birinci lige yükselip son 2 sezondur Avrupa Ligi’nde mücadele eder hale geldi. Banvit, kendi kulübünü kurup 1994 yılından bu yana basketbola yaptığı yatırımın karşılığı olarak, bu yıl FIBA Şampiyonlar Ligi’nde adını Final Four’a yazdırdı. Geriye dönüp baktığımızda ise Beşiktaş’ın Milangaz sponsorluğunda 2011/12 sezonunda FIBA Eurochallenge’ı kazandığını görüyoruz. Aynı kupada 2012/13 sezonunda Pınar sponsorluğunda Karşıyaka, 2013/14 sezonunda Royal Halı sponsorluğunda Gaziantep, 2014/15 sezonunda Medical Park sponsorluğunda Trabzonspor, Final Four oynama başarısını gösterdiler. Bu 3 takımdan Karşıyaka ve Trabzonspor, şampiyonluğu 1 sayıyla kaçırdılar.

Sponsorla gelen başarı

Odeabank-------Galatasaray

Ülker--------------Fenerbahçe

Doğuş-------------Darüşşafaka

Milangaz---------Beşiktaş

Royal Halı------- Gaziantep

Pınar--------------Karşıyaka

Medical Park----Trabzonspor

Günümüz sporunda, başarıya giden yolda sponsor sıfatı taşıyan şirketlerin devrede olması çok ama çok önemli. Sponsor şirketler maddi destek sağlamadan spor kulüpleri, sporcular ya da spor organizasyonları hedeflerine ulaşamıyor. Bu satırları okuyan ve konuyu iyi bilenler, ”Spor dünyası başarı için nasıl şirketlerin para gücüne ihtiyaç duyuyorsa, şirketler de hedef kitlelerine ulaşmak için spor dünyasına muhtaçlar” ifadesini kullanabilirler. Ben de bu görüşü savunuyorum. Ancak ülkemiz sınırları içinde sponsorluğa soyunan şirketlere, spor sponsorluklarıyla ilgili sorular sorduğumuzda arzu ettiğimiz cevapları alamadığımızı hatta hiç cevap alamadığımızı belirtmeliyim. Şaşırtıcı, değil mi? Şirket olarak spor sponsorluğu için milyon dolarlar harcayacaksınız ancak kamuoyuyla paylaşacağınız veriler olmayacak. Geçenlerde Türkiye’deki spor sponsorluklarıyla ilgili hazırladığım makale için bir şirkete mail gönderdim. Aldığım cevap: “İlginize teşekkür ederiz fakat bu konuda size yardımcı olamıyoruz, üzgünüz. Anlayışınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz”. Sormak lazım; neden üzülüyorsunuz? Hangi anlayış için teşekkür ediyorsunuz? Ne başarısı diliyorsunuz? Bu anlamsız cevabı verenler, büyük bir şirketin iletişimini yönetiyorlar!

Harcanan paraların büyüklüğü

Şirketlerin yaptıkları sponsorluklarla ilgili, doyurucu kurumsal veri paylaşmamalarının altında, sponsorluk kararlarının ve stratejilerinin patron odaklı olması yatıyor. Ülkemizde patronların spor sevgisi/ilgisi, şirketlerin sponsorluk yatırımlarını belirliyor. Pınar’ın yıllardır Karşıyaka’yı desteklemesinin en büyük nedeni, Yaşar ailesinin yeşil-kırmızılılara olan sempatisi. Anadolu Efes örneğinde ise Tuncay Özilhan faktörü ön plana çıkıyor. Özilhan’ın basketbol sevgisi, Anadolu Efes’i yaşatıyor. Patronların spora olan ilgisi/sevgisi dışında, şirketlerin ticari kazançları da sponsorluk yatırımlarına yön veriyor. Şirketler para kazandıkça, patronlarının spor sevgisine paralel olarak sponsorluk yatırımlarını da arttırıyorlar. Örnek olarak Darüşşafaka-Doğuş birlikteliğini alırsak; Doğuş Grubu 2014 yılında Daçka’nın sponsorluğuna soyunduğunda, kulüp Türkiye 2.Lig’inde mücadele ediyordu. Şimdilerde ise yeşil-siyahlılar 1.Lig’de zirve mücadelesi verip Avrupa Ligi’nde de play-off oynuyor. Yolun başında, Doğuş’un kasasından Daçka için 1 ila 5 milyon dolar çıkarken 2016/17 sezonu itibariyle bu miktar 20-25 milyon doları buldu. Bu artışın mantıklı bir açıklaması olabilir mi? Daçka için sponsorluk adı altında bu kadar çok para harcayan Doğuş Grubu, “Artık bu kadar çok para harcamıyorum” dediğinde yeşil-siyahlıların durumu neye benzeyecek? Bu soru, duygusallığa dayalı mantık dışı sponsorluk harcamalarının spor dünyası için nasıl bir tehlikeyi beraberinde getirdiğini gözler önüne seriyor.

Üzerinde hassasiyetle durulması gereken bu tehlike, sırtını büyük ölçüde sponsorluk gelirlerine yaslamış olan her basketbol kulübü için geçerli. Günün birinde Tuncay Özilhan, “artık basketbola kaynak akıtmak istemiyorum,” dediğinde Türk basketbol tarihinin en başarılı kulübü konumundaki Anadolu Efes kepenk indirecek. Geçmişte Eczacıbaşı, Paşabahçe, Meysu, Beslen, Salat, Çukurova, Erdemir, Nasaş, Tekel, O.Renault, Tuborg gibi şirket kulüplerinin, artan oyuncu maliyetlerinden dolayı heveslerini kaybedip basketbol dünyasından çekildiklerini çok iyi biliyoruz. Geçen yıl ise sponsor olarak Gaziantep basketbolunu destekleyen Royal Halı, aynı nedenlerden dolayı bu spor dalıyla ilişkisine son noktayı koydu. 2000’li yılların başında yaşanılan Tofaş örneği de göz ardı edilmemeli. Otomotiv sektörünün önde gelen markası, kazandığı lig ve kupa şampiyonlukların ardından profesyonel faaliyetlerini askıya alıp basketbol dünyasını fazlasıyla şaşırtmıştı. Sponsor şirketlerin dikkat etmeleri gereken nokta, sportif başarı için mantık dışı bonkör davranışlar sergilememek gerektiğidir. Çünkü spor dünyasının simsarları, karşılarında böyle bonkör sponsorlar bulduklarında sporun büyüsünü kullanıp bu şirketlere geri dönüşü olmayan, astronomik paralar harcatabiliyorlar.

Sonuç

Son birkaç yıldır Türk basketbol takımlarının Avrupa Kupaları’nda başarıdan başarıya koşmalarının altında, sponsor paralarıyla transfer edilen çok sayıdaki yabancı oyuncu yatıyor. Fenerbahçe, Darüşşafaka, Anadolu Efes gibi takımların kadrolarında ithal oyuncular ağırlıkta; yerlilerin ise pek esamesi okunmuyor! Ortaya çıkan bu tablonun, ülke basketbolunun geleceği açısından pek iyi olmadığını söylemeliyiz. Bu süreçte yaşanan bir diğer ciddi sorun ise, kulüplerimizin transfer ettikleri yabancılara, piyasanın çok üzerinde ödeme yapmaları. Türkiye tercihinde bulunan yabancı oyuncular, geldikleri yerlerde 1-2 kazanırlarken, ülkemizde gelirlerini 4-5’e katlıyorlar. Geçmiş dönemde yolu Türkiye’den geçen yabancılardan birinin “Kabul etmeyeceklerini düşünerek çok para istedim ama ‘tamam’ dediler” ifadesi hala hafızalardaki tazeliğini koruyor. Ülke olarak sportif başarıya aç olduğumuz için sponsorların akıttığı paraların kulüp tarafında nasıl kullanıldığı pek tartışılmıyor. Ama basketbolun içindekilerin çok iyi bildikleri bir İtalya örneği var. Çizmede, bonkör sponsorlar kesenin ağzını fazla açıp flaş transferlerle İtalyan kulüplerine Avrupa Kupalarında defalarca şampiyonluklar yaşatmışlardı. Ancak işin içine sömürü ve ekonomik kriz girince, Virtus, Fortitudo, Cantu, Varese, Pesaro gibi İtalyan kulüplerinin peri masalı son bulmuştu. İtalyanların durumu ortada. Biz de bu hataya düşmeyelim.

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER