Zamane aşkları: Reklamların dünyasından aşk dolu hikayeler

Reklamlarda en çok işlenen konulardan biri de aşk. Ancak, konu etmek kadar, ona nasıl bir biçim verdiğiniz de önemli… Bu sebeple, aşka değinen her reklam, farklı bir başarı çıtasına ulaşıyor. Şubat ayı, aşkın ayı olunca, biz de aşklı reklamların peşine düştük. Reklamların öncelikli amacı, markayı tüketici algısında özel bir yere konumlandırarak tüketiciyle marka arasındaki ilişkiye etkide bulunmaktır. Yaratıcı ekipler reklamlar üzerinden bu noktaya nüfuz etmek isterler. Bunu başarabilmek için, reklamlarda kullanılan içeriklerin markaya uygun olması kadar, tüketicinin ilgisini çekecek potansiyele sahip olması da gereklidir. Bu anlamda, yapılan işlerde zamanın ruhunu yakalayabilmek, çağa hitap edebilmek, başarının gerekli koşullarından biri. Tabii bir de her çağda güncelliğini ve etkisini yitirmeyen konular var. Bunların da reklamcıların vazgeçilmezlerinden olması hiç şaşırtıcı değil. Aşk da, insan hayatının dönüm noktalarından biri olarak, reklamcılar açısından hazine değeri taşıyor. Bugüne kadar birbirinden çok farklı açılardan aşkı konu edinen reklamlar gördük. Bu reklamlardan bazıları izlerkitle ve tüketici nezdinde başarı elde etti. Bazılarıysa, bekleneni veremeyerek, bir fark yaratamadan gündemden düştü. İyisiyle kötüsüyle son yılların aşk dolu reklamlarını Şubat ayı vesilesiyle bir araya getirdik.

Cornetto: Reklamda aşk deyince onsuz olmaz

Konu aşk reklamlarıysa Cornetto’dan bahsetmemek olmaz. Çünkü markanın yıllardır yaptığı reklamların temelinde aşk yer alıyor. Marka bu duyguyu öyle bir işliyor ki, aşk ve marka deyince Cornetto ve dondurma akla gelen ilk şey oluyor. 90’lı yıllarda Türkiye pazarına yeni giren Algida’nın Cornetto’su o yıllarda aşkı gizleri olan tutkulu bir deneyim olarak sunuyordu. O zamanlar “Kalplerdeki kaymak” ya da “Kalbinin sesini dinle” gibi mottoları kullanan marka 2000’li yıllara doğru masum yaz aşklarına yöneldi. Markanın her reklamı akıllarda yer edecek bir güce sahipti. Robotların romantik aşkını ya da Merve Boluğur Dalkılıç’ın oynadığı masum aşka vurgu yapan Cornetto reklamlarını hatırlamamak mümkün mü? Son yıllarda da Yalın ve Güliz Ayla gibi başarılı isimlerin şarkılarını kullanan Cornetto, dijitalde yayınlanması için bu şarkılara aşk dolu klipler hazırladı ve her klipte gençlik çağındaki kız ve erkeğin tanışma ve birbirini sevme sürecini anlattı. Dijitalde, bazılarını Yalın’ın seslendirdiği hikayeler anlatıldı ve aşk temalı kısa filmler hazırlandı. Özellikle Yalın, bu videoların çoğunda, gençlere aşk konusunda yardım eden bir karakter olarak karşımıza çıktı.

GittiGidiyor: Aşk her yaşta kutlanmaya değer

Popüler medya kültüründe aşk, gençlikle özdeşmiş gibi sunulur. Aşk filmlerinin, aşk dizilerinin ve reklamların büyük çoğunluğunda aşk, gençliğin yaşadığı ya da gençken yaşanacak bir deneyim olarak kodlanır. Bazen daha da ileri gidilerek olgun yaştaki insanların ilişkileri parodileştirilir, gündüz programlarına hapsedilir. GittiGidiyor ise geçtiğimiz yıl yayınladığı reklamda, yaşlı bir çiftin evinde geçen bir hikaye anlatarak aşkın her yaşta yaşanabileceğini ve bunun da hiç sıkılmadan karşı tarafa gösterilebileceğini vurguladı. Anlatı, uzak çekimle görüntülenmiş bir köy görüntüsüyle açılır, köyde yaşayan 60’lı yaşlarında bir adamı evinden çıkarken görürüz. Yaşlı adam köy kahvesine gider, bir masanın üzerinde bulunan bilgisayarın başına oturur. Kahvenin genç çaycısından bilgisayarla ilgili bir şeyler öğrenir. Sonraki sahnede yaşlı adamı evinde; pencerenin kenarında ve elindeki köstekli saate bakarak dışarıyı izlerken görürüz. Bir bekleyiş içinde olan adamın neyi beklediği köyün şose yolundan gelen bir minibüsle belli olur: GittiGidiyor kutusuna konulmuş bir ürün. Yaşlı adamın bu hediyeyi Sevgililer Günü dolayısıyla eşine aldığı anlaşılır. Teknolojiye uzak bir hayat yaşayan karakter, uzun yıllar birlikte olduğu eşine bu hediyeyi alabilmek için dijital yenilikleri öğrenmiş ve ürün siparişi vermiştir. Reklam finalinde ise hediyeyi şaşkınlıkla karşılayan kadının mutluluğu ve ikilinin birbirine sarılması vardır. Her daim gençler ön planda olacak değil; aşka bir de böyle yaklaşmalı.

Zen Pırlanta: Aşk insana çok daha fazlasını yaptırmalı

Markanın 2015 – 2016 yıllarında yaptığı reklamlarda aşkın sunumu, genel bir sosyo-kültürel çoğunluktan ziyade elit bir kesime hitap ediyor. Bunda tabii ki markanın kuyum ve mücevher sektörü gibi lüks tüketimde yer alıyor olması büyük önem taşıyor. Zen Pırlanta’nın “Aşk İnsana Neler Yaptırır” serisi 5 farklı reklam filminden oluşuyor. Hepsinde birbirinden farklı hikayeler anlatılıyor: Arabanın sunroofundan (tepe camı) gövdesini çıkararak “seviyorum” diye bağıran, yağmur altında elindeki çiçeklerle sevgilisine sürpriz yapan, restoranda bulunan insanlara aldırmadan sevgilisinin karşısında diz çöküp hediye ettiği pırlantayı takdim eden erkekler vs… Yani, burada eski zamanın sevdalarıyla yanıp tutuşan, bir nevi vecd halinde çılgınlıklar yapan aşıklardan ziyade birbirlerine küçük ödünler veren, ancak bunu olağanüstü bir eylem gibi sunan üstorta sınıf karakterlerden bahsediliyor. Seride, hislerini sürprizler yaparak ya da “sıradışı” eylemlerle dışavuran karakterler erkekler olurken, kadınlar yapılan sürprizin ve eylemin hitap ettiği kişiler olarak konumlandırılıyor. Aslında, bu açıdan da geleneksel erkek-kadın algısını yeniden üreterek yenilikçi bir anlatımın uzağına düşülüyor. Bu reklam serisinin markayı anlatmada ne denli başarılı olduğu tartışılabilir, ancak aşkı anlatmada yetersiz kaldığı ortada.

Coca-Cola: Bu reklam aşkı da markayı da anlatamadı

Yaptığı reklamlarla daima başarılı bir grafik yakalayan ve hem zamanın ruhuna dokunabilen hem de küresel gücüne rağmen başarılı bir şekilde lokalleşebilen markalardan olan dünya devi Coca-Cola, 2015 yılında Özcan Deniz ve Sıla iş birliğiyle Türkiye için bir reklam filmi çekti. Reklamın iletişim mecralarında yayınlanmaya başlamasıyla birlikte tartışmalar ve spekülasyonlar birbirini izledi. Kamuoyunun çoğunluğu reklamı eleştirdi; yanık sesli Özcan Deniz’in yaşının olgunluğunun yarattığı sıkıntı, seçilen sanatçılar arasındaki imaj uyumsuzluğu, Hint müziğinin kullanımı, dansın ve müziğin eşleşmede sorun yaşamaları gibi birçok açıdan eleştiri okları reklamı hedef aldı. Cengiz Semercioğlu da reklamı gazetedeki köşesinde ele alıp inceledi. Özcan Deniz ve Sıla’nın “ağır abi ve ağır abla” imajlarının ortama uymaması, onların Hintli gibi dans etmelerinin yarattığı ilginçlik ve Bollywood’dan alınan bu konseptin bu isimlerle harmanlanmasının gereksizliği üzerinde duran Semercioğlu, bu sanatçıların reklamdaki kötü imajı temizlemeleri için çalışma yapmak zorunda olduğunu bile belirtmişti. İkilinin hayranları da Özcan Deniz’i ve Sıla’yı birbirine yakıştırmadı. Olumsuz eleştiriler nedeniyle Sıla’nın yoğun sıkıntı ve stres yaşadığı, hastaneye kaldırıldığı söylentileri gazetelerde yer aldı. Sosyal medyada da ti’ye alınan reklam, Coca-Cola’nın en çok tenkite uğrayan işlerinden biri olarak “reklamın iyisi kötüsü olur” dedirtti.

Arçelik: Reklamlarda aşkın popülist sunumu

60.yıl kampanyasını, “Ne yaparsan yap aşk ile yap” diyerek gerçekleştiren Arçelik, reklam filminde markanın yüzü olarak Kenan Doğulu ve Beren Saat ikilisine yer verdi. İki önemli pop ikonunun reklamda yer alıyor olması ve ev içindeki sahneler, ünlülerin yaşamını merak eden kitlede gözetlemeci bir duygunun uyandırılması reklamın etki alanını genişleten olgular olarak değerlendirilebilir. İkon diyebileceğimiz isimlerin rol aldığı reklamların çoğunda olduğu gibi, özel hayatın ya da ünlü isimlerin aldığı ücretin reklamdan daha ön plana çıktığı da söylenebilir. Sosyal medyada ve yayın organlarında yapılan reklam değerlendirmelerinde asıl yer işgal eden, marka yerine Kenan’ın ve Beren’in bizzat isimleri oldu. Reklamın ilginç yönlerinden biri, reklamda dış ses olarak yer alan Halit Ergenç’in de popüler bir isim olmasıydı. Çünkü, Halit Ergenç’in sesini tanıyan izleyicinin Halit Ergenç – Bergüzar Korel ikilisini anımsamaması imkansızdı. Bu durumun Arçelik reklamının alımlanmasında bir karışıklığa yol açmamasını düşünmek zor. Arçelik’in bu kampanyası, olumlu - olumsuz yönleriyle, ünlü isimlerin hem markanın hem de aşkın önüne geçmesiyle ve alınan ücret üzerinden yapılan bilindik tartışmaların gürültüsüyle reklam tarihindeki yerini aldı.

Yapı Kredi: İçindeki çocuğu kaybetmeyenlerin aşkı

Her ne kadar Yapı Kredi’nin kurmaca “Kaya Ailesi” aşklarından ziyade sempatikliğiyle öne çıkıyor olsa da bu ailede herkes birbirini çok seviyor. Yapı Kredi, “Kaya Ailesi” reklam serisinde, müşterileri için oluşturduğu birbirinden farklı seçenekleri tanıtırken, Timur Acar ve Hasibe Eren ikilisinin yakaladığı uyum reklamın etkisine olumlu katkıda bulunuyor. Bu sevecen ailenin sevgi dolu hikayesinin içerik olarak etkileyici olmasının yanı sıra markanın bu kurmaca aileyi farklı mecralarda eş zamanlı olarak yayına sunması, her defasında farklılaşan bir hikaye ve mesaj üzerinden yol alması, izleyicinin hiç sıkılmadan bu aileyi takip etmesini kolaylaştırıyor. Örneğin Kaya ailesi O Ses Türkiye yarışmasına katılarak şarkı söylüyor, Görevimiz Komedi programına konuk oluyor, başka bir çalışmada sosyal medyada gündem oluşturan “Çiçeğim” şarkısını okuyarak dijitalde paylaşıyor ve sanki gerçekte var olan ve ekranda gözükmediği anlarda da yaşamını devam ettiren bir aileymişçesine algılanmaya devam ediyor. Kaya ailesinin sevecen babası Kenan Kaya ve eşi Canan Kaya 14 Şubat’ı nasıl geçirir diye düşününce insanın aklına neler gelmiyor ki; birlikte hazırlanan bir yemek, ikilinin birbirinin ağzına çatalla yemek vermesi, sürpriz hediye paketleri ve çocukmuşçasına içten gelerek ilginç hareketlerle dans eden iki yetişkin insan… Kaya ailesi Sevgililer Günü’nü mutlak böyle geçirirdi.

Mavi Jeans: İkonların aşkı marka aşkının önüne geçti (mi?)

Kerem Bursin ve Serenay Sarıkaya ikilisi geçtiğimiz yıllarda Mavi Jeans’in reklam yüzü olarak markanın iletişim çalışmalarında rol aldı. İkilinin hem gerçek hayatlarında hem de Mavi Jeans reklamlarındaki aşkları, markanın değinmek istediği marka – aşk ilişkisinden daha ağır basınca Kerem Bursin’le 2016 yılında yollar ayrıldı. Havalı, moda ve marka genç diyebileceğimiz bu iki isim, aslında hem yer aldıkları dizi ve filmlerdeki rolleriyle hem de gerçek hayatlarındaki duruşlarıyla bu imajla uyum içerisindeydi. Bu sebeple markanın Kerem Bursin’le yollarını ayırma kararının doğru bir karar olduğunu savunanlar olduğu gibi bunu bir hata olarak değerlendirenler de yok değildi. Bu fikir ayrılığı reklamcıların yorumlarında olduğu kadar sosyal medya paylaşımlarında da dikkat çekti. Kerem ve Serenay’ın Mavi Jeans reklamlarıyla ilgili söylenebilecek en kesin şey; topladığı beğeniler ve aldığı eleştiriler ne olursa olsun, bu reklamlarda gösterilen aşkın, gerçek hayatta ikilinin yaşadığı ilişkiyle bir bütün oluşturup kitleler ve gençler üzerinde büyük bir etki yarattığıydı. Mavi Jeans’in reklamlarında; havalı ve tarz ikilinin aşkları hem çekici hem de hedef kitle üzerinde bu türden yaşanan gösterişli bir aşka ve markaya dair bir arzu üretecek güçteydi.

Lipton Ice Tea: Masumiyetin altında cinsiyetçi izler

Lipton Ice Tea, 2014 – 2015 yıllarında aşk üzerinden yaptığı reklamlarla pazara renk kattı. Bu reklamların ana karakterleri Buse ve Doruk adlarındaki sevgililerdi. Marka; Buse ve Doruk arasında geçen diyaloglara ve hikayelere ürünü gayet uyumlu şekilde yerleştirmeyi başardı. Bir reklamda olması gereken en önemli öğelerden biri ilgi çekecek, yaratıcı bir içerikse Lipton Ice Tea bu içeriği üretebildi. Ancak, reklamın söyleminde bazı aksaklıklar vardı. Öncelikle reklamdaki rol için uygun bir seçim olan Serhat Arslan’ın hayat verdiği Doruk karakteri, bunaldığı anlarda Lipton Ice Tea’nin ferahlığıyla iyi bir fikir bularak sevgilisinin gönlünü almayı başarırken, reklamın masum duruşuna rağmen Buse adlı karakter aptal sarışın mitine gönderme yapıyordu. Ayrıca bu reklamların birinde boyu kısa olan Doruk karakterine küçük Ice Tea’nin denk gelmesi onun boyunun kısalığına mizahi bir yaklaşım olmasına rağmen boy kısalığını eksiklik içeren bir durum olarak yetersizlikle özdeş kılmaktan kaçamıyordu. Doruk, Lipton Ice Tea’nin de yardımıyla başarılı konuşabilme yeteneği sayesinde kısalığın vermiş olduğu eksikliği! gidererek büyük boy promosyon Ice Tea’ye sahip oluyordu. Büyük olanı neden Doruk’un içtiğini soran Buse ise “Ben el aleme Doruk kız arkadaşına promosyon içirtiyor dedirtmem!” yanıtını alınca yelkenleri suya indiriyordu. En ufak iltifat karşısında mantığı devre dışı kalan Buse’nin reklamdaki konumu cinsiyetçi anlayışlar içeriyordu.

Nescafe Gold: Kahve kokusu kalpleri birbirine bağlıyor

Genellikle kokusu ve keskin tadıyla kahveseverler için vazgeçilmezlerden biri olan Nescafe Gold, 30’lu yaşlarındaki iki insanın tanışmasını ve kahve tutkusunun bu iki insan arasında bir aşk yaratmasını anlatan bir reklam filmi çekmişti. Reklamın anlatısında sabah vakti kendisine kahve yapıp balkona koyan ve salona gidip balkona döndüğünde kahveyi içilmiş, bardağı da ruj lekesiyle bulan bir adam vardır. Adam balkonda olmadığı zamanlar, apartmandan çıkan genç kadın (büyük ihtimalle işine gitmektedir) kahve dolu bardağı görüp dayanılmaz kokusuna teslim olmakta ve kahveyi içmektedir. Genç adamsa kahveyi içenin kim olduğunu bulabilmek için ertesi sabah balkona bir bardak kahve koyar ve balkon kapısının ardında beklemeye başlar. Kahveyi içen kadını görünce, kadın ile arasında bir çekim hisseder. Böylelikle kahve, kokusu ve lezzetiyle güzel olmanın dışında ikiliyi birbirine bağlayan tutkulu bir nesneye dönüşür. Reklamın zamansal olarak günün erken vakitlerinde çekilmiş olması, güneşli hava, karakterlerin rahat ve renkli kıyafetleri ve müziğin ritmi kadın ve erkek arasındaki birlikteliğin tutkulu olduğu kadar eğlenceli olduğuna da vurgu yapıyor. Böylece ortaya insanın imrenerek bakacağı üstünde dumanı tüten kahve kadar sıcacık bir aşk çıkıyor.
 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER