Nike intihar görevinde mi?

Martin Lindstrom
Martin Lindstrom
  Ara.01, 2018, 15:34
Nike, Trump’un sivil itaatsizlikle suçladığı Colin Kaepernick’i marka elçileri arasına tekrar dahil etti.

Nike, Trump’un sivil itaatsizlikle suçladığı Colin Kaepernick’i marka elçileri arasına tekrar dahil etti.

Bu haberin açıklanmasından saatler sonra Facebook sayfalarında tepki olarak yüzlerce ayakkabı yakıldı. Nike’ın bu kararına sinirlenen fanları tekrar Nike ürünlerini giymeyeceklerini belirtti. Nike gelmiş  geçmiş en büyük hatasını mı yaptı? 

Markalar kendilerine rekabet avantajı sağlayan özelliklerinden, umutsuz bir şekilde herkese kendilerini sevdirmek adına yavaş yavaş taviz verdiler. En başta markaların başarılı olmaların altında yatan gerçeği bir hiçe sayarak kurucularının prensiplerinden uzaklaştılar. İronik değil mi? en büyük hatasını mı yaptı?

nike’ın temel değerleri “inandığınız şeylerin arkasında durmaya cesaret etmektir”. İşte tam bu sebeplerden ötürü, Colin Kaepernick’in

riske attığı şeylerin çok net bilincinde olarak savunduğu şeylerin arkasında durması, onun Nike için ideal marka elçisi olduğunu gösterir.

Markalar ortada durmayı, uysal davranmayı, net olmayan mesajlar vermeyi seçiyorlar. Verdikleri kararlarla fırtınalar estirmekten korkup, seçimlerini yatırımcılara karşı sorumluluklarını göz önünde bulundurarak yapıyorlar. Bu tarz stratejiler on yıl öncesinde işe yaramış olabilir ama bugün sürdürülebilir stratejiden başka bir şey değil. Aslında, at gözlüğü takmış zihniyetin Trump’ın abartılı (sahte) medya dünyasında görünmezlik pelerini için mükemmel bir yöntem haline geldiğini düşünüyorum. Üç yıl önce yapılan bir araştırma, Amerikalıların %56’sının şirketlerin sosyal, etik veya politik olarak “inandıkları şeyin arkasında durmaları gerektiğine” inandıklarını gösterdi. Kısacası, şirketlerin inandıkları şeye karşı bir duruşu olmalı.*

Benetton’u hatırlıyor musunuz?

Chick Fil’A inandığı şeyin arkasında durdu ve büyüdü. FOX hala bu stratejiyle devam ediyor. Hatta Starbucks bile bu duruşa sahip. Bu markaları ister sevin ister nefret edin. Hala büyümeye ve zenginleşmeye devam ediyorlar. Bu, sırf bir tartışma yaratmak adına ortaya atılan bir argüman değil. Hepsi gerçek. Markalar kendilerine rekabet avantajı sağlayan özelliklerinden, umutsuz bir şekilde herkese kendilerini sevdirmek adına yavaş yavaş taviz verdiler. En başta markaların başarılı olmaların altında yatan gerçeği bir hiçe sayarak kurucularının prensiplerinden uzaklaştılar. İronik değil mi? Ben&Jerry bunlar arasında göze çarpan örneklerden birisi. Ama bugün başka bir dünyada yaşıyoruz. Bambaşka
bir dünyada. Haber kanalları (her 5 dakikada bir) yeni gündemlerle ve hatta sert ve çoğu zaman öfke dolu tartışmalarla dolup taşıyor. CNN ve FOX birbirini boğazlayacak durumda. Beyaz Saray gece gündüz Twitter fırtınaları estiriyor. Günümüzün yaygın manzarası bu şekilde. İsterseniz bu durumdan kaçmaya çalışın, kaçamazsınız. Yine de markalar anonim olmayı tercih ediyorlar, ancak bunun da bir bedeli var. Medyanın ilgisine birden bire ne oldu?

Nike’ın temel değerleri “inandığınız şeylerin arkasında durmaya cesaret etmektir”. İşte tam bu sebeplerden ötürü, Colin Kaepernick’in riske attığı şeylerin çok net bilincinde olarak savunduğu şeylerin arkasında durması, onun Nike için ideal marka elçisi olduğunu gösterir.

Sonuç olarak... Bu yazıyı sadece Nike yöneticileri Mark Parker ve Elliott Hill için değil, tüm CMO ve Marka Direktörlerine ithafen yazdım. Dediklerimi dikkate alın. Büyük ihtimalle, markalarınız Titanic misali siz dümendeyken belirsizliğe doğru sürükleniyor. Markaların eski cesaretlerini toplamaları, insanların sevdiği yönlerini öne çıkarmaları, gündemdeki tartışmaları teşvik etmelerini ve evet, gerekirse bunun uğrunda düşman edinmeye cesaretleri olması gerekir. Herkesle arkadaş olamazsınız çünkü bu kendinizden bir şeyleri feda etmeniz demektir. Sonunda kaybeder- siniz. Fakat, bir şeyleri riske atacak bir yol seçerseniz, ateşle oynamanın size getirdikleri gibi sizden götürecekleri de olduğunu anlarsanız, verdiğiniz mesajın daha fazla dikkat çektiğinin farkına varırsınız. İşin sırrı ise bunu nasıl yöneteceğinizdedir. Nike’ın bu hamlesini alkışlıyorum. Markanın sesini temel değerleriyle yeniden birleştiriyor ve normalleşen bir markayı yeniden sorgulamamıza sebep oluyor. Ha bir de, normalleşmenin 21. yüzyıl markaları için ölmek kelimesiyle aynı anlamı taşıyabileceğini de unutmayalım. 

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER