Şirketlerin yeni ödevi: Kırılganlık
Yarın yoksuluz!
800 milyon insan, herhangi bir güçlük durumunda yoksulluğun pençesine düşme riski altında. UNDP’nin 2014 İnsani Gelişme Raporu, bireylerin yaşamındaki kırılgan evreleri ve genel olarak “kırılganlık” kavramını, gelişmeyi etkileyen bir faktör olarak ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.
Pek çok farklı ülkede çok sayıda insan, insani gelişme konusunda giderek daha hatırı sayılır bir ilerleme kaydediyor. Teknoloji, eğitim ve gelir alanlarındaki ilerlemeler gelecek için daha uzun, daha sağlıklı ve daha güvenli yaşamlar vaat ediyor.
Ancak günümüzde geçim kaynakları, kişisel güvenlik, çevre ve küresel siyaset konularında dünyada ciddi istikrarsızlıklar mevcut. İnsani gelişmenin sağlık ve beslenme gibi son derece önemli boyutlarındaki üstün başarılar, bir doğal afet ya da ekonomik kriz nedeniyle kolaylıkla sekteye uğrayabilir.
Gelir bazlı yoksulluk ölçümlerine göre, 1,2 milyar insan günde 1,25 ABD Doları ya da çok daha az parayla geçiniyor.
Ancak, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’nin son verileri, gelişmekte olan 91 ülkede yaşayan yaklaşık 1,5 milyar insanın sağlık, eğitim ve yaşam standartları alanlarında tekrar eden yoksunlukları nedeniyle yoksulluk içinde yaşadığını gösteriyor.
Yaklaşık 800 milyon insan, herhangi bir güçlüğün ortaya çıkması durumunda yoksulluğun pençesine düşme riski altında bulunuyor.
İnsani gelişme konusunda ilerleme, yalnızca insanların eğitim alma, sağlıklı olma, makul bir yaşam standardına sahip olma ve güvende hissetme haklarını, ayrıca kritik öneme sahip seçeneklerini genişletmekle sağlanamıyor.
İnsani gelişmede gerçek ilerleme, aynı zamanda bu hakların ne kadar güvende olduğunu ve mevcut koşulların sürdürülebilir insani gelişme için yeterli olup olmadığını sorgulamakla kaydedilebiliyor.
Kırılganlıkları ortaya çıkarmadan ve değerlendirmeden insani gelişme alanında kaydedilecek ilerlemeler eksik kalmaya mahkûm.
Kırılganlık nedir?
UNDP tarafından yayımlanan 2014 İnsani Gelişme Raporu, insani kırılganlık kavramını “kişilerin yetkinliklerini ve seçeneklerini tüketen olasılıklar” olarak tanımlıyor.
“İnsani İlerlemeyi Sürdürmek: Kırılganlıkları Azaltmak ve Dayanıklılık Oluşturmak” başlıklı raporda mali krizler, gıda fiyatlarındaki dalgalanmalar, doğal afetler ve şiddetli çatışmalar gibi tehditlerin ilerlemeyi önemli ölçüde sekteye uğratabileceği vurgulanıyor.
Raporun vermek istediği mesaj ise şöyle: “Aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmak demek, onu yalnızca ‘sıfıra indirmek’ değil, aynı zamanda o noktada tutabilmektir.”
Ayrımcılık ve kurumsal başarısızlıklar sonucunda zamanla şiddetlenen ve sürekli devam eden; yoksullar, kadınlar, göçmenler, engelliler, yerli gruplar ve yaşlılar gibi pek çok farklı kategoride bulunan bireyin zarar görmesine neden olan yapısal kırılganlıklar da raporda inceleniyor. Örneğin, dünyadaki yaşlı nüfusun yüzde 80’i sosyal güvenceye sahip değil, üstelik pek çoğu da yoksul ve engelli.
Raporda şokların ciddi etkilere neden olabileceği insan hayatının belirli hassas dönemlerini anlatan “yaşam döngüsü kırılganlıkları” kavramı da tanıtılıyor. Bu hassas dönemler, bir çocuğun hayatının ilk bin gününü ve okul hayatından iş hayatına ya da iş hayatından emekliliğe geçiş gibi dönemleri kapsıyor.
Rapor, ayrıca şu uyarıda bulunuyor: “Yetkinlikler bireyin yaşamı boyunca biriktirilir, ancak sürekli olarak beslenmez ve desteklenmezse durağanlaşır, hatta azalır. Söz konusu yaşamsal yetkinlikler, hayatın ilk evrelerinde yapılan yatırımlardan önemli ölçüde etkilenir ve kısa vadeli şoklara maruz kalırsa uzun vadeli sonuçlar doğabilir.”
Örneğin, yine raporda atıfta bulunulan bir çalışmada, Ekvador’daki yoksul çocukların daha altı yaşındayken kelime hazinesi konusunda dezavantajlı konumda bulunduklarına dikkat çekiliyor.
Bu nedenle, erken çocukluk döneminde yapılan yatırımlar gibi zamanında müdahalede bulunmanın son derece elzem olduğu belirtiliyor.
Tam istihdamı yeniden küresel gündemin en üst noktasına taşımak
Rapor, hükümetlere 1950’li ve 1960’lı yıllardaki makroekonomik politikaların olmazsa olmazı niteliğindeki tam istihdam hedefine yeniden yatırımda bulunmaları çağrısında bulunuyor. 1950’li ve 1960’lı yıllardaki makroekonomik politikaların yerini 1970’li yıllarda petrol krizlerinin akabinde gelişen rekabetçi politika hedefleri almıştı.
Tam istihdamın kişisel fayda sağlamanın ötesinde olup toplumsal istikrarı ve bütünlüğü teşvik etme gibi toplumsal faydalar sağladığı savunuluyor.
Raporda, gelişmekte olan ülkelerin tam istihdam konusunda yaşadıkları zorluklar göz önüne alınarak iş gücü piyasasında tarım sektöründen endüstri ve hizmet sektörlerine geçiş yapılmasını ve altyapı-eğitim alanlarındaki yatırımların desteklenmesini de kapsayan modern kayıtlı istihdamın giderek iş gücünün daha büyük bir kısmını içine alacağı yapısal bir dönüşüm olması gerektiği vurgulanıyor.
Kalkınmanın erken aşamalarında sosyal güvenlik mümkün
Dünya nüfusunun çoğunluğu, emekli maaşları ve işsizlik sigortası gibi kapsamlı sosyal güvenlik haklarından mahrum. UNDP’nin 2014 İnsani Gelişme Raporu’nda bu konuda kalkınmanın her aşamasında ülkeler tarafından çeşitli önlemler alınabileceği savunuluyor.
Rapora göre, “Dünyadaki yoksullara temel sosyal güvenlik yardımlarında bulunmak, küresel Gayri Safi Yurt içi Hasılanın (GSYİH) yüzde 2’sinden daha azına mal olacak”. Ayrıca tüm yaşlı ve engelli vatandaşlara maaş sistemi uygulaması, temel çocuk bakımı yardımları, temel sağlık hizmetlerine herkesin erişiminin sağlanması, sosyal yardım ve 100 günlük istihdam planını kapsayan temel sosyal koruma zemininin 12 düşük gelirli Afrika ve Asya ülkesinde sağlanmasının maliyetlerine de yer veriliyor. Bu sosyal koruma zemininin oluşturulması Burkina Faso’da GSYİH’nin yüzde 10’una, Hindistan’da ise GSYİH’nin yüzde 4’ünden daha azına mal oluyor.
Raporda “Düşük gelirli ülkeler, uluslararası donör ülkelerin desteği ile birlikte yeniden ödenek tahsis ettikleri ve yerli kaynaklarını artırdıkları sürece temel sosyal güvenlik paketi maliyetlerini karşılayabilirler” deniyor.
Küresel düzeyde ortak çaba ve koordine eylem şart
İnsani Gelişme Raporu, etkisi ve kökeni bakımından giderek daha küresel bir hâle gelen kırılganlıkları gidermek için dayanıklılığın artırılması hedefine yönelik daha iyi bir küresel işbirliği ve bağlılığın yanı sıra daha güçlü bir ortak eylem çağrısında bulunuyor.
Mali krizlerden iklim değişikliğine, çatışmalardan mülteci akınlarına çeşitlilik gösteren tehditler, doğası gereği uluslar ötesi. Fakat etkileri yerel ve ulusal olarak yaşanıyor ve krizler çoğunlukla aynı zamana denk geliyor. Bir dizi kuraklık nedeniyle şiddetli gıda ve beslenme krizleri yaşayan Nijer bu anlamda ele alınabilir.
Bölgedeki diğer ülkelerin de karşı karşıya kaldığı gıda krizi sırasında Nijer, komşusu Mali’deki çatışmalardan kaçarak gelen binlerce insanın akınına uğrayıp bu sıkıntıyla da mücadele etmek zorunda kalmıştı.
Raporda uluslar ötesi tehditlerin her bir ulusun bağımsız hareket etmesiyle değil, ancak uluslararası toplumun insani yardım gibi kısa vadeli çözümlerin ötesine geçecek yeni bir yaklaşım benimsemesiyle çözülebileceğine dikkat çekiliyor.
2014 İnsani Gelişme Raporu, ulusal programlar için desteği artırmak ve ulusların evrensellik ilkesini kendi ülkelerindeki koşullara uyarlamaları için onlara politika alanı yaratmak amacıyla 2015 sonrası kalkınma gündeminde yer alacak “herkes için sosyal güvenlik sağlanması konusunda uluslararası bir fikir birliği sağlanması” için çağrıda da bulunuyor.
Anasayfa'ya Dön
YORUM YAZIN
Max. 255 karakter girebilirsiniz
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok