Birlikte Daha Güçlü - Rekabetten İş Birliğine

Matteo Rinaldi
Matteo Rinaldi
  Ağu.01, 2020, 20:08
Ortada bir çelişki var gibi görünüyor: COVID-19 herkesi sosyal olarak uzak olmaya zorladıysa, diğer yandan özellikle iş söz konusu olduğunda bizi daha da yakınlaştırdı.

Ortada bir çelişki var gibi görünüyor: COVID-19 herkesi sosyal olarak uzak olmaya zorladıysa, diğer yandan özellikle iş söz konusu olduğunda bizi daha da yakınlaştırdı.


Ortada bir çelişki var gibi görünüyor: COVID-19 herkesi sosyal olarak uzak olmaya zorladıysa, diğer yandan özellikle iş söz konusu olduğunda bizi daha da yakınlaştırdı. Tıpkı savaş zamanlarında “omuz omuza” savaşıldığı gibi, şu an görünmeyen düşmanı yenmek ve ekonomik krizlerin üstesinden gelmek için iş birliği yapmaya başlayan şirketler arasında da bu var.

Modanın İncil’i WWD’ye, açık bir mektupta Giorgio Armani, COVID-19 krizinin “her şeyi yavaşlatmak ve düzeltmek için bir fırsat” olduğunu belirtti. O zamandan beri diğer birçok moda şirketi Armani’ye, kıyafetlerin aşırı üretiminin ve ticari moda mevsimlerinin ritminin bir ‘suç’ ve ‘absürt’ olduğunu söylediler.

Armani’nin doğrudan rakiplerinden aldığı destek, diğer işletmeler için de ilham kaynağı oldu. Günümüzde hiper iş birliği prensibi ve “rekabet”ten “iş birliği içinde rekabet”e geçiş denen şeye tanıklık ediyoruz.

Bu kriz zamanlarında rakip yok, markaların hepsi aynı hedefe yönelik ortaklar olmalı: gezegenin bakımını yaparken insanların yaşamlarını iyileştirmek. Bu strateji, COVID-19’un perakendeciler, ilaç şirketleri, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve Google ve Amazon gibi teknoloji firmaları üzerindeki benzersiz etkisiyle başa çıkıyordu. Amaç, “görünmez düşman” ile birlikte savaşmak için verilerini, kaynaklarını ve güçlü yönlerini ortaya koymaktı.

İş birliğinin yararı oldukça açık olsa da bir gün rakiplerimizin pazarda kazanmak için bize karşı kullanabileceği bilgileri paylaşma riski oldukça büyüktür. Her neyse, bu makale ile iş birliğine farklı bir açıdan bakmak istiyorum: rakipler bile iyi bir amaç için birbirini destekleyen markalardır.

Nike tarafından başlatılan ve ana rakibi Adidas tarafından retweet edilen mesaj bunun bir örneğidir: “Bu kez yapmayın.” Bu mesaj, insanlara sırtlarını ırkçılığa çevirmemeleri için ilham veren mesajdı. Pride Week boyunca daha iyi bir gelecek yaratmak için net bir pozisyon almak ve birbirini desteklemek. Kanımca, koronavirüs yeni bir trend getirmedi, sadece bir “hızlandırıcı” idi. Bir yıldan daha az bir süre önce Burger King, yakın zamanda yaptığı içten ve ilham verici bir jest ile insanların internetini (?) ve kalbini kazandı. Fast-food zinciri, müşterilerini McDonald’s’a yönlendirmek için bir gün boyunca Arjantin’de whoppers burgeri satmadı, böylece kanserle savaşan çocuklar için daha fazla para toplamalarına yardımcı oldu. McDonald’s, o gün için tüm satışları fona taahhüt etmişti ve Burger King, girişimin başarılı olmasını sağlamak için elinden geleni yaptı.

Markaların insanların yaşamlarında her zaman daha önemli hâle geldiğine inanıyorum. Bir şeyi temsil etmeleri ve insanlığın daha iyi bir toplum yaratmasına yardımcı olmaları önemlidir. Bu öncüllerle “hiper iş birliği” ilkesine inanıyorum. Rakipleriniz hakkında çok fazla endişe duymak bazen gerçekten önemli olanın dikkatini dağıtır:

- Müşterilerinizin yaşamlarını iyileştirin ve onlarla daha derin bir etkileşim kurun.

- Sürdürülebilir büyüme yaratın.

Bugün markanıza bir amaç vermek her zamankinden daha önemli hâle geldi. Birkaç yıl önce Simon Sinek çok güzel bir cümle ile özetlemişti: ‘’İnsanlar yaptığınız şeyi değil, o ürünü yapma nedeninizi satın alırlar.’’ Amacı olan markaların müşterileri ile daha fazla etkileşimi vardır. Bir amaca sahip olmak müşterileri elçilere dönüştürür ve bazı pazarlamacıların “marka sevgisi” dediği şeyi üretebilir.

Ama aynı zamanda inandığım şey müşterilerin daha akıllı ve daha bilgili hâle gelmesi, markaların amaçlarına gerçekten inanması ve somut eylemler yapması gerektiğidir. Bir markanın amacı, sadece ofis duvarına yazmak için güzel bir cümle değildir; bir marka amacı sadece bir şeye inanmak değil, bu konuda gerçekten bir şeyler yapmaktır. Amerika’da buna “laf çok, iş yok” derler, bu da kelimelerinizin ve eylemlerinizin tutarlı olması gerektiği anlamına gelir.

Amaçlarına gerçekten inanan ve bu konuda akıllıca, somut bir şeyler yapan markalar gördüğümüzde, rakiplerin onları desteklediğini görmeye gerçekten hayran olduğuna inanıyorum.


 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER