Hiçbir şeyin satılık olmadığı dev bir mağaza

Martin Lindstrom
Martin Lindstrom
  Mar.20, 2015, 13:14

Martin Lindstrom Sadece genç kızlara hizmet veren bir alışveriş merkezi düşünün. Ya da her bir mağazasının önünde bir restoran, bar veya kafe olan bir alışveriş merkezine ne dersiniz? Dev bir teşhir salonu olmasına rağmen gerçekte hiçbir şey satılmayan bir alışveriş merkezi de hayal edebilir misiniz? Gerçeklikten çok mu uzak? Ama bu saydığım örneklerdeki alışveriş merkezleri şu anda var. 1992’de, Mall of America’nın açılmasından ve alışveriş deneyimini yeniden tanımlamasından yıllar sonra, alışveriş merkezlerimizde heyecan aramaya başladık. Bugün ise e-ticaret yoluyla dünya kadar büyük bir alışveriş merkezine bağlanıyoruz ve evimizde oturarak avlanıyoruz. Yüzlerce evli ve bekâr insanla yaptığım görüşmelerde, hepsi Pinterest’in karşısında saatlerce oturup “ihtiyaçları” olan kazak, mutfak eşyası ve lamba gibi eşyalar aradıklarını söylediler. Sanıyorum alışveriş merkezleri artık miadını doldurdu ve heyecan verici olmaktan çıktı. Yine de ölüm ilanlarını yazmak için henüz erken. Çünkü tüm dünyada, avlanmanın heyecanını yeniden yakalayan alışveriş merkezleri örnekleri de yok değil. Örneğin, Tokyo’nun kalbinde yer alan Shibuya 109 adlı “genç kızlara özel” alışveriş merkezini ele alalım. Erkeklerin girmesine izin veriliyor tabii, ancak ergenlik çağındaki kızlardan oluşan güruhun içinden geçerek yürümek şartıyla, yani kesinlikle bana göre bir iş değil. Mağazaların her birinde kendi çapında bir kült oluşturan elemanlar çalışıyor. Aslında alışveriş merkezinde çalışan kızların çoğu maaş bile almıyor. Özel bir mağazada – örneğin Fransız tasarımcılarından esinlenilmiş şapkalar konusunda uzmanlaşmış olan bir mağazada – çalışmak yeterli oluyor. Shibuya 109’un sahipleri şu yönlendirici konsepte kilitlenmiş durumda: Uzmanlaşın! Ve bu doğrultuda ilerliyorlar. Shibuya onlarca yıldır var, ama mekânları ve mağazaları hâlâ çılgın kalabalıkları toplamaya devam ediyor. Mall of Emirates’in adını duymuş olabilirsiniz. Müşterim, çölün ortasına bir kayak pisti kurmak suretiyle alışveriş merkezi imajını yeniden oluşturdu. İnsanı takatten düşüren yaz sıcaklarının hüküm sürdüğü, büyük bir zengin nüfus barındıran Ortadoğu, dünyanın en büyük yeni alışveriş merkezlerinin yurdu oldu. En yenilerinden biri olan Dubai Mall’ın trafiği her yıl iki basamaklı bir artış kaydediyor. Niçin? Çünkü Dubai Mall kendisini sadece bir alışveriş mekânı değil, aynı zamanda yiyip içme mekânı olarak da tanımlıyor. Aklınıza gelebilecek Amerikalı, Avrupalı veya Asyalı zincir restoranlarının hepsini Dubai Mall’da bulabilirsiniz. Paris’teki en sevdiğiniz kafesi, Belçika’nın çok sevilen dondurması, Milano’daki yerel pizza restoranınız, SoHo’daki burger satış noktası, hepsi bir arada. Dubai Mall’ın klimalı mekânlarında boydan boya dolaşmak, tüm dünya mutfaklarını dolaşmak gibi. Bu alışveriş merkezi şu dersi iyi öğrenmiş: “Yemek, herkesin kalbine giden en kısa yoldur!” İnternetten alışveriş kolaylık sağlar, ama geleceğin alışveriş merkezi duyulara hitabeden bir yer olacak. Ürünlerle iletişim içindeyken onlara dokunabileceğimiz, koklayabileceğimiz ve tadabileceğimiz bir yer. Geleceğin alışveriş merkezinde, hoş bir yemek yemenin keyfini çıkaracağız, yeni ayakkabılarımızla test yürüyüşü yapabileceğiz, kokteylleri nasıl karıştıracağımızı öğreneceğiz ve kendi müziğimizi besteleyebileceğiz. Tokyo’da Parco adlı bir alışveriş merkezi, yeni bir konsept uygulama yoluna gitti. Bu alışveriş merkezinde gerçekte hiçbir şey satın alamıyor, sadece dokunabiliyor, keşfediyor ve test ediyordunuz. Satın almak için WEAR adlı internet uygulamasını kullanmanız gerekiyordu. Müşteriler bu konsepte bayıldı, ama mağaza sahipleri nefret etti. Alışveriş merkezi de böylelikle bu cesur deneyime son vermek zorunda kaldı. Parco, aslında herhangi bir sektördeki değişimin can alıcı unsurunu ifade ediyor: Gelecek tam önümüzde duruyor, ama biz onu kucaklamaya hazır olmayabiliriz. Bu yüzden Uber taksi konseptini yeniden tanımladı, Amazon kitapçı konseptini yeniden tanımladı, Skype telefon fikrini yeniden tanımladı. Ama alışveriş merkezleri kendi “Uber anını” hâlâ bekliyor. Ya kendilerini yeniden keşfetmeye karar verecekler ya da demode, gereksiz hale geldiklerine, ölüp gittiklerine tanıklık edecekler. Alışveriş merkezleri için bir gelecek var. Tüm dünyada yenilikçi alışveriş merkezi kavramları bunu kanıtlıyor. Ama hayati önem taşıyan soru şu: bu dönüşümü kim sahiplenecek? Alışveriş merkezi işletmecileri mi, yoksa mağaza sahipleri mi? Ya da Palo Alto’da kralın niçin çıplak olduğunu ve yerel alışveriş merkezinden bir şeyler alsa nasıl olur diye soracak kadar hayal gücü sahibi olan 19 yaşındaki bir çocuk mu?
 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER