< Fikir: “Küçük bir destek uzun yollar kat ettirir.” >
Cannes Lions bitti. Story’ler paylaşıldı. “Ödülü sahilde kaybetme” şakaları yapıldı. Anselmo Ramos, Gut’ı kurduğunda kendisine koyduğu hedeflerden en önemlisine ulaştı.
Yedinci Grand Prix’iyle birlikte “yılın bağımsız ajansı” (ve daha hatırlamadığım bir sürü) hedefinin yanına tik işaretini ya da işaretlerini attı.[1] Dünyalar kurtarıldı. Tuvalu hariç.
Sekiz yıl önce, Grey Arjantin’deki yaratıcı ekip, LG Smart TV için bir lansman kampanyası hazırlarken, site ismini de smart.tv olarak almaya çalıştı. Birileri TV uzantısının anlamına baktı. TV’nin televizyon değil, Tuvalu’ya ait olduğunu gördüler. Tuvalu, küresel ısınma sebebiyle yükselen deniz suları altında kalma riskiyle karşı karşıya minik bir ada, bir ülkeydi. Akıllı bir televizyonun yapacağı en akıllıca şeyinin bu ülkeyi kurtarmak olduğunu karar verdiler. Lansman kampanyasında vazgeçtiler. Gerisi bir seri belgesel. Bireylerin ve toplumun hikâyesi. İmza kampanyası. Alınan imzaların UN’a gönderilmesi. Akıllı televizyon açılış ekranına eklenen kampanya bilgileri vs…
[1] Anselmo Ramos’un Cannes Lions karnesi şimdilik şöyle: Toplam 386 ödül. 7 Grand Prix. 48 altın, 55 gümüş, 85 bronz aslan ve 191 kısaliste.
Sekiz yıl önce Tuvalu’yu kurtarmak içi yapılan bu kampanya, Tuvalu’yu kurtarmaya yetmedi. Bu çıkarıma nasıl mı vardım? Çünkü, Tuvalu hâlâ risk altında. Bölgede sular o günden bugüne daha da yükseldi. Ancak kampanya bize olaylara ve reklamcılığa farklı bir açıdan bakmak için çok şey söyledi. Cannes’dan 2 kısaliste ile dönen kampanyanın üstünden yıllar yıllar geçti.
Sekiz yıl sonra, Tuvalu’yu kurtaran bir “başka” kampanya bu kez; 1 Grand Prix, 1 gümüş, 1 bronz ve 5 kısaliste ile Cannes sahillerinden uzaklaştı. Bu kampanya öncüsüne göre daha umutsuzdu.
Önceki kampanya Tuvalu’nun varlığını bize hatırlatan, kendi içinde Tuvalu’nun coğrafi kaderini neşeyle anlatan bir tona sahipken, ikincisi gerçeklikten umudunu yitirmişti. Sular altında kalması beklenen Tuvalu’nun dijital bir ülke olarak varlığını sürdüreceğine dair karanlık bir mesajla dikkat çekmek istiyordu. Zira sahip olduğu kara parçasını kaybeden bir ülke, ülke olarak tanınmıyordu. Dolayısıyla ileride sorun büyüdüğünde muhtemelen hiçbir yardım fonundan ülke olarak destek alamayacaktı. Bu riske karşı dikkat çekmek ve Tuvalu’ya destek olmak için kampanya tasarlandı. Dikkat çekti de. Yakın zamanda kaybettiğimiz Dan Wieden tarafından icat edilen, “hiçbir kategoriye uymayan işler için” çıkan Titanium’dan Grand Prix ile çıktı The First Digital Nation. Bakalım Tuvalu’yu kurtaran bir sonraki ajans kim olacak?
Dan Wieden’ın çocukları ise harikalar yaratmaya devam ediyor.
Analog bir dünya yaratmak
W+K’yı size uzun uzun anlatmama gerek yok. Zaten hepiniz biliyorsunuz. İkonik markaları ikonlaştıran, hikâye anlatımı ve işçiliği gerçekten önemseyip birer sunum slide’ı olmanın ötesine taşıyan, web sitesine girdiğinizde basitçe niyetini şöyle anlatan bir kurumdan, bir felsefeden bahsediyoruz: “Amacımız, bizle çalışanlara hayatlarının en iyi işini yapmaları için ilham veren bir ortam oluşturmak.”
Bence bir ajans değiller. Yaratıcı bir “alanlar.” Londra merkezli tasarım ofislerinin adının Not W+K olması da bu yüzden tesadüf değil. Kendi kendini değillemeyi bırakın, mevcut sektör koşullarıyla yaptıklarını karşılaştırdığınızda NA-Ajans bir ajanstan bahsediyoruz genel olarak.
Tüm ödüllerin, tüm sonuçların, tüm başarıların ve zaferlerin ötesinde bir hedefleri var. Yaratıcı bir alan yaratmak ve insanların kendilerini ifade ettikleri “en iyi işleri” ortaya koymalarını sağlamak. İşin ilginç yanı bu samimi bir hedef, çünkü W’yi ve K’yı anarken insanların anlattıklarına baktıklarınızda geride kalan anılarda amaçlarına ulaştıklarını net olarak görebiliyorsunuz. Tabii ajansın işlerinde de felsefelerinin bir düşünce, bir slide olmanın ötesine geçtiğini, kurumsallaştığını, elle tutulur hâle geldiğini gösteriyor (Sizi hemen hızlıca Susan Hoffman’a Dan Wieden’ın neredeyse 40 yıl önce yazdığı bir mektuba ve hikâyesine göndermek istiyorum. Link dipnot’larda[2]).
Bu yıl, W+K (ve ona mensup yaratıcılar) bir sürü ödülün (ki bunlar arasında Susan Hoffman’a verilen ST. Mark Lion, yaşam boyu başarı ödülü de var) yanı sıra 2 Grand Prix de kazandı. Kazanan kampanyanın adı Clash From the Past. (Kazanılan GP’lerin Entertaninment ve Gaming kategorilerinde olması ise, rekabetin olağanüstü seviyede olduğu bu reklam ötesi arenada fikrin ne kadar müthiş rakipleri geçtiğini göstermek adına, yılın gerçekten en iyisi olduğunu anlamamız adına çok ciddi bir veri. Haa bir de tabii asla ama asla reklam olmadığını, NA-Ajanstan çıkan bir NA-Reklam olduğunu tekrar tekrar fark etmemiz için mühim. :)
Clash of Clans’in 10. yılını kutlamak için, Clash of Clans’in 40. yılını kutladılar. Arka plan hikâyelerine, easter egg’lere, en önemlisi de lore’lara bayılan gamer’lar için, aslında çooooook uzak bir maziye dayanmayan ve (ayrıca janrası sebebiyle de) acayip hikâyelere sahip olmayan bir oyuna öyle davranmaya karar verdiler. İşin cesareti, daha en başından brief’i reddedişiyle başlıyor. Sonrasında ise inanılmaz bir işçilik ve imkânsız detaylarla devam ediyor. Ama ben yine de kısaca değineyim.
Kampanya bir mockumentary ile başlıyor. 40 yılın hikâyesini anlatılıyor. Belgeseldeki arcade makinesini, eski reklamları, iş birliği yapılan ürünleri, paketleri ve en önemlisi de oyunun evrimini anlatan 3 farklı janrada oyunu yapıyorlar: 2D platformer, 3D yarış oyunu ve bir RPG. Oyunları gerçek oyunun içine ekliyorlar. Yani kısacası sahte belgesel, sahte olmaktan ciddi ciddi çıkıyor. Ve tabii ki devasa bir merchandise silsilesi internetin her yanına yayılıyor.
AI, metaverse falan filan derken, low tech’in en müthişlerinden hikâye anlatıcılığını (storytelling), hikâye yapıcılığıyla (storydoing) buluşturan kampanya, “küçük bir desteğin ne kadar uzun bir yol kat ettirebileceğini”, 10 yıllık bir oyuna 40 yıllık bir tarih yaratarak gösteriyor. Hayatlarının en iyi işlerini yapmak isteyenler için Cannes Lions’ın 70. yılını geride bıraktığımız bu sene de adres çok değişmiş gibi durmuyor.
YORUM YAZIN
Yorumunuz Alınıyor
Boş Yorum Gönderemezsiniz
YORUMLAR
Hiç Yorum Yok