Markalaşmanın En Güzel Hali Hollanda

Dr. Fatma Kamiloğlu İstanbul “inovasyon, modern ekonomik gelişmeler, girişimcilik ve yeni girişimler şehri”. Farklı kültürlerin ve farklı geleneklerin bir araya geldiği ve yeniliklerin ortaya çıktığı bir şehir burası. McLuhan’ın dediği gibi “dünya global bir köy” ve değişen yaşam biçimleri ile bu köyde, insanlar daha çok seyahat ediyor, uluslar arası alanda iş fırsatları kovalıyor ve eğitim olanakları yakalıyor. Özellikle iş olsun, eğitim olsun, turizm olsun bu sektörler, ülkelerin ekonomileri için birer lokomotif durumunda. Hal böyle olunca ülkeler, kentler ve hatta küçük destinasyonlar bile bu ekonomik pastadan daha fazla pay kapabilmek için markalaşıyor. Bu sürecin içine, kültür, tarih, coğrafya, doğal kaynaklar, ekonomi, sosyal hayat, dil, eğitim sistemi, yeme içme, sanat, rejim, mimari, alt yapı ve üst yapı olanakları, güvenlik ve spor gibi çok sayıda faktör giriyor. Markalaşmadaki bu rekabetin içerisinde özellikle Hollanda, son yıllardaki başarısı ile yıldızını parlatmış durumda. Marka, verilmiş olan ve de tutulması gereken bir değer sözüdür. Bu sözü Amsterdam; “İlhamın Başkenti” sloganı ile tutuyor. Avrupa’nın 16 milyonluk gözbebeği durumundaki Hollanda, bu başarıya uzun vadeli, planlı ve bütüncül iletişim stratejisi ile ulaştı. Ekonomiden eğitime, sosyal hayattan sanata, mimariden kent yapılanmasına kadar pek çok alanda yenilik ve değişim geçiren Hollanda, yeni logosu ile de göz dolduruyor. Hollanda özellikle gençlerin cazibe noktası durumunda. Tokyo merkezli Mori Memorial Vakfı Kent Stratejileri Enstitüsü’nün her yıl gerçekleştirdiği araştırma sonucuna göre, 2014 yılında dünyanın en başarılı ülke markaları sıralamasında Hollanda 16.sırada. En başarılı kentler sıralamasında ise Amsterdam 7.sırada. http://www.mumbrella.asia/content/uploads/2014/11/CountryBrandIndex2014.pdf   http://www.mori-m-foundation.or.jp/gpci/index_e.html   Dünyadaki ülkelerin yarattıkları algıya bağlı oluşan marka değerlerine ilişkin FutureBrand tarafından gerçekleştirilen Country Brands araştırma verilerine göre Hollanda 5 puanlık artış ile 18 sırada. Hollanda’nın ülke markalaşmasındaki bu başarısı bize ilham kaynağı oldu Hollanda Ankara Büyükelçisi sayın Van Dijk ile bu süreci ve Türkiye-Hollanda ekonomik ve sosyal ilişkilerini sorduk. Başlamadan önce bize biraz eğitim hayatınızdan ve iş deneyimlerinizden bahsedebilir misiniz? Elbette. Ben Amsterdam Üniversitesi’nde tarih eğitimi aldım. Öncesinde de Louvain Üniversitesi’nde öğrenim gördüm. Eğitimimi tamamladıktan sonra Hollanda Dış İşleri’nde göreve başladım. 1982’den itibaren Dış İşleri bünyesinde farklı görevlerde hizmet verdim, ama o dönemde çoğunlukla Avrupa Birliği’nde görev aldım. Yaklaşık 20 yıl boyunca gerek Brüksel’de gerekse Lahey’de Avrupa Birliği’ne ilişkin farklı görevlerde bulundum. Hollanda’nın Avrupa Birliği’ndeki çıkarlarına ilişkin olarak çeşitli çalışmalar gerçekleştirdim. Ama aynı zamanda 90’ların başlarında Avrupa Komisyonu eski başkanı Jacques Delors ve daha sonrasında ise yaklaşık 6 yıl boyunca Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Leydi Ashton’ın selefi olan Javier Solana’nın diplomatik danışmanlığı görevlerini yürüttüm. Bunun yanı sıra, diğer pek çok görevime ek olarak, Lahey’de Dış İşleri Bakanlığımız bünyesinde bulunan Avrupa Birliği Direktörlüğü’nün yöneticiliğini üstlendim. Bir süre bugünkü Hollanda kralının annesi ve babası olan kraliçe hazretleri ve Prens Claus’un özel sekreteri olarak hizmet verdim. Ayrıca Güney Kore ve Peru’da ikili görevlerde de bulundum. Ama onun haricinde hep Brüksel ve Lahey’deydim. Son üç görevimde ise Yunanistan’a Hollanda Büyükelçisi, Madrid’e Hollanda Büyükelçisi ve şimdi de Türkiye’ye Hollanda Büyükelçisi olarak atandım.   İlham verici bir serüven olmuş. Türkiye’nin kültürel ve sosyal hayatı hakkında ne düşünüyorsunuz? İnsanların müthiş derecede coşkulu olmasını seviyorum. Ülkenin ekonomik durumunu iyileştirip ülkeyi daha iyi bir refah düzeyine kavuşturmak isteyen çok genç ve motivasyonu yüksek bir nüfusunuz var. Gerçekten insana ilham veren bir durum söz konusu. Bir sürü faaliyete tanık oluyorsunuz. İnsanlar çok çalışıyorlar, motivasyonları çok güçlü ve çok yoğunlar. Tabi bu da size ülkenin sahip olduğu müthiş potansiyel ve kapasiteyi gösteriyor. Ki bu da yüksek büyüme rakamlarına yansıyor. Yüksek büyüme rakamları şu sıra biraz düşüşe geçse de son on yıldır, hatta 15-20 yıldır, bu ülkede olağanüstü bir kalkınmaya tanıklık ettik. Güçlü bir orta sınıf oluştu. İnsanlar geçmişte hiç olmadığı kadar ya da uzunca bir süredir sahip olmadıkları kadar yüksek bir refah seviyesine ve daha iyi bir geleceğe kavuştu. Bizim için çok etkileyici bir durum. İşte bu nedenle ülkem, ülkenizle bu denli ilgileniyor. Yalnızca iş yapmak için değil, neler olduğunu görmek, ziyaret etmek, ve karşılıklı alışverişte bulunmak için. Türkiye-Hollanda ikili ilişkileri hakkında neler söylersiniz? Hollanda ile Türkiye yüzyıllar boyunca barışçıl ve işbirliğine dayalı ilişkiler içerisinde oldu. Belki biliyorsunuzdur, Avrupa dışında açtığımız ilk yabancı elçiliğimiz İstanbul’daydı. 1612’de o zamanlar henüz yeni bir cumhuriyet olan Hollanda Cumhuriyeti, İstanbul’da kalıcı bir elçilik açmıştı. Daha önce de elçilerimiz vardı, ama onlar kalıcı değildi. Gelip gidiyorlardı. Ama o dönemin Avrupası dışında açılan ilk kalıcı elçilik İstanbul’daydı. Bugünkü başkonsolosluğun bulunduğu yer yüzyıllar boyunca büyükelçilikti. Bu da iki ülke arasındaki bugüne kadar süregelen köklü ilişkilerin canlı bir kanıtıdır. Dünyanın diğer yerlerinde de çok erken dönemlerde elçiliklerimizi açmıştık, ama bunların çoğu Hollanda’ya doğrudan komşu olan ülkelerdeydi. İngiltere ve Fransa gibi. Fakat doğrudan komşularımızın dışında açtığımız ilk elçilik İstanbul’daydı. Benimle aynı adı taşıyan, Cornelius Haga, 1612’de buraya ilk gelen büyükelçiydi. O dönemde Sultan tarafından kabul edilmişti. Tabi o dönemin şartları çok daha farklıydı ama genel olarak olumlu bir imaj vardı. Elbette kritik sorunlar ortaya çıktığı da olurdu. Her zaman olur. Ama uzun vadeli olarak bakacak olursanız, ilişkiler hep sözünü ettiğim şekilde olumlu yürütülmüştü. Tabi son on yılda çok sayıda Türk vatandaşının Hollanda’ya taşınmış olması da bizim toplumumuzda büyük bir zenginlik yaratmış, bize yeni katkılarda bulunmuş ve yeni gelenekler kazandırmıştır. Hollanda’daki Türk topluluğu Hollanda’ya genel olarak çok iyi uyum sağlamıştır.   AYRI KUTU YAPALIM İspanya ve Yunanistan, bizim özellikle turizm sektöründe rekabet halinde olduğumuz iki ülke. Bu iki ülkedeki turizmi düşündüğünüzde özellikle turizmde bir marka olarak Türkiye’nin potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tavsiyeleriniz nelerdir? Bu zor bir soru çünkü henüz Türkiye’deki turizmi pek görme fırsatı bulamadım. Örneğin, henüz sahil tarafına inemedim, ama İspanya kesinlikle şampiyon. İspanya sanırım yaklaşık 60 milyon turist çekiyor, ki İspanya’nın kendi nüfusu 48 milyondur. 60 milyon, o ülkenin bütün nüfusundan da fazla bir rakam demek. Bu da epey etkileyici. Elbette onlarda köklü bir turizm geleneği var. Yunanistan da turizmde çok profesyonel. Tabi bütün o adaların ve Ege’nin o mavi denizinin beraberinde getirdiği bir cazibesi var. Gerek turizm gerekse kültür için harika bir yer. Bence Türk sahillerinin büyük bir kısmı da aynı cazibenin bir parçası. Siz de Ege denizine komşusunuz, o denizle sınırınız var. Türkiye’deki turizm altyapısına dair güzel şeyler duydum şimdiye dek. Galiba 800 bin ila 1 milyon arası Hollandalı her sene en az bir kez Türkiye’ye tatil için geliyor. Bu da Yunanistan’a giden Hollandalı turist sayısıyla aynı. Yani turizm boyutunuz hemen hemen aynı. Peki Türkiye’nin markalaşması, bir Türkiye markası yaratılabilmesi için sizin tavsiyeleriniz nelerdir? “Ailenizle birlikte gidip huzurlu güzel bir vakit geçirebileceğiniz bir yer burası. Hem yüzebilir hem de kültürel eserleri ziyaret edebilirsiniz” gibi bir mesaj verebilirsiniz. Ki sizde bunlardan çok var. Gerek Helen gerek Yunan dönemlerinden kalma olsun, gerek Osmanlı döneminden kalma olsun, çok büyük bir kültürel zenginliğe sahipsiniz. Sunabileceğiniz çok şey var. Ayrıca gastronominizi de vurgulamanızı öneririm. Gastronominiz de çok çekici. Türk mutfağı Hollanda’da iyi bilinir. Kebaplarınız ve diğer mutfak geleneklerinizi insanlar seviyor, o nedenle, bu kombinasyonu vurgulamak - sadece üç, üç buçuk saat uzaklıkta, güzel vakit geçebileceğiniz, huzurlu bir yer vurgusu- bence iyi bir satış noktası olur. Sizce bütün bu özelliklerimizi dünyaya göstermekte başarılı mıyız? Bence başarılısınız, çünkü rekabetin böylesine yoğun yaşandığı uluslararası turizm piyasasında senede 800 bin ila 1 milyon Hollandalı’yı kendinize çekmeyi başarıyorsanız, hiç de fena değilsiniz demektir. Ya İstanbul? İstanbul son derece değerli kültürel ve coğrafi özelliklere ve tarihi bir dokuya sahip. Sizce bir İstanbul markası yaratmak için bunlar yeterli mi? Bir taraftan… Bildiğiniz gibi İstanbul kelimesi Yunanca “şehir” anlamına gelen “Stin Polis” sözcüğünden geliyor. Herkes “o şehri” bilirdi, çünkü burası asırlar boyunca dünyanın en büyük şehriydi. En azından Avrupa’nın. Yani bu şehir kesinlikle bir simge niteliğinde. Herkes burası hakkında belli bir hissiyata sahip. Avrupa ile Asya arasında bir sınır görevi görüyor. Tarihi açıdan çok önemli bir yer. Bütün bunlar çok açık. Farklı geleneklerle dolu… Farklı kültürlerle dolu… Son derece çekici. Ben olsam buna şunu eklerdim: Burası “inovasyon, modern ekonomik gelişmeler, girişimcilik ve yeni girişimler şehri”. Farklı kültürlerin ve farklı geleneklerin bir araya geldiği ve yeniliklerin ortaya çıktığı bir şehir burası. Yani yalnızca farklı kültürler ve geleneklerden ibaret bir yer değil... Elbette bunlar da çekici, ama İstanbul’un bir de öbür yüzü var. Belki öbür yüzünün de altını çizmekte fayda vardır.     Hollanda da ekonomik ve kültürel anlamda kendi markasını oluşturmayı başarmış bir ülke. Hollanda’nın markalaşma sürecinden biraz bahsedebilir misiniz? Bir de yeni bir logo yarattınız. Lale iki ülkenin paylaştığı bir çiçek. İki taraf da laleli logo kullanabilir. Hollanda’nın markalaşma çalışmasının en önemli yapıtaşı, devletin yurtdışındaki imajımız üzerinde sahip olduğu genel kontrol ve buna ek olarak ekonomik faaliyetlerimizdir. Buradaki can alıcı nokta şu: Hollanda’nın markalaşma çalışması sonucunda elde ettiği itibara baktığınızda, bunun temelinde aslında basit birkaç kavram yattığını görürsünüz. Bizler çok yenilikçi insanlarız. Çok rekabetçiyiz. Bu sabah ya da dün gazetede görmüş olabileceğiniz gibi, bunu Dünya Ekonomik Forumu rakamlarında da kanıtladık. Rekabet açısından dünyada beşinci sırada yer alıyoruz. Biraz yukarı çıktık sıralamada. Yani epey rekabetçiyiz. Rekabetçi olmak zorundayız çünkü ekonomimiz son derece ihracat odaklı. Tabi böyle bir durumla karşı karşıya kalınca, gelirinizin büyük bir kısmı ticarete, ithalata, ihracata bağlı olunca, dünyanın diğer yerlerindeki gelişmelere de hassas oluyorsunuz. Fiyatları düşürmeniz, ama kalitenizden ödün vermemeniz gerekiyor. İşte o nedenle son derece yenilikçi, son derece rekabetçi ve çok eğitimli bir nüfusa sahibiz. Çok iyi üniversitelerimiz var. Dünyanın en iyi ilk 100 üniversitesi sıralamasında birkaç üniversitemiz bulunuyor. İlk 200’de 8 ila 10 üniversitemiz var. Burada dünyanın en iyi mühendislerini yetiştiriyoruz. Buna ek olarak ülkemizde Silikon Vadisi’ne benzer birkaç bölge var. Bu bölgelerde, üniversiteler, özel sektörden şirketler ve devlet arasında mükemmel bir işbirliğine tanık oluyorsunuz. Biz buna altın işbirliği ya da altın üçgen adını veriyoruz. Bu sayede kalite açısından ve diğer açılardan pek çok güzel sonuç elde ediliyor. Hollanda markasının arkasındaki bir başka şey de şu. Bizler oldukça sıkı pazarlıkçılarız. Hollandalılar herhangi bir anlaşmayı imzalamadan önce çok iyi pazarlık yaparlar. Bir anlaşmayı imzalamak uzun zaman alır. Ama anlaşma imzalandıktan sonra, herkes imzasını attıktan sonra, biz anlaşmaya bağlı kalırız. Sözümüze sadık kalırız ve bedelini (faturayı) öderiz. Hollanda’dan bir ton taze çiçek alacaksanız, bu çiçeklerin sizin için Hollanda’dan seçilip size gönderilmesi gerekiyorsa, bilirsiniz ki, o çiçekler size ulaştırılacaktır ve kalitesi mükemmel olacaktır. Bu tabi ekonomimizin neden bu kadar güçlü olduğuna sadece bir örnek. İşte bu “Hollanda markası”nın arkasında ülkemizin imajı yatıyor. Biz tüccar bir milletiz, ticaretle uğraşıyoruz. Çok fazla üretim yapıyoruz. Geniş bir endüstrimiz var. Ağır sanayimiz de var, hizmet sektörümüz de var. Hepsi var. Ama en güçlü özelliğimiz bunu satabilmemiz, yani işin ticari ve pazarlama tarafı. Bir büyükelçi olarak Hollanda ve Türkiye arasındaki ekonomik işbirliğinin çerçevesine dair planlarınız, hedefleriniz, projeleriniz nelerdir? Özellikle ekonomik çerçeve konusunda. Çok iyi işleyen bir işbirliği çerçevemiz var. Bir sene Hollanda’da, bir sene Türkiye olacak şekilde, hükümet düzeyinde ekonomi, ticaret ve diğer konuları konuştuğumuz görüşmeler gerçekleştiriyoruz. Buna paralel olarak Türk ve Hollandalı iş insanlarından oluşan bir de ortak ekonomi komitemiz var. Komite üyeleri, görüşmeler sırasında ticaretin yanı sıra mevcut fırsatları da tartışıyor. Bu, senede bir kez gerçekleşiyor. Bunun dışında birkaç ticari misyonumuz var. Örneğin Hollanda, Aralık başında İstanbul’da düzenlenecek olan İnovasyon Haftası’na katılacak. Aslında ikinci kez bu etkinlikte ortak ülke olarak yer almaya davet edildik. Yani ekstra bir şey yapacağız. Bunun gibi bir dizi faaliyetimiz söz konusu. Bu faaliyetlerin ötesinde benim amacım tabi dün cumhurbaşkanınızı gördüğümde de biraz bahsettiğim gibi iki ülke arasındaki ikili ticaretin biraz daha hızlı gelişmesini sağlamak için bir şeyler yapıp yapamayacağımızı görmeye çalışmak olacak. En azından umudum bu yönde ve bu amacımı gerçekleştirmek için elimden gelenin en iyisini yapacağım. Bu soruya ek olarak Türkiye’deki Hollanda girişimciler için önümüzdeki üç sene içinde hangi sektörler değer kazanacak ve hangi sektörlere fırsat verilecek? Burada Philips, Shell, Unilever gibi büyük şirketlerden tutun da orta ve küçük ölçekli şirketlere kadar 2000 şirketimiz var. Yani her türden şirket mevcut. Ama bunu bir yana bırakırsak, odaklandığımız bir dizi sektör var tabi. Bunlardan biri yaratıcı endüstri. Moda ve tasarım gibi. Biz bu alanda çok güçlüyüz. Bu bizim ekonomimizin en güçlü yanı. Yani bu alanda çok çalışacağız. Bu bir örnek. Diğer bir örnek ise, sağlık ve tıp ile ilgili her şey. Hepimiz giderek büyüyen yaşlı nüfus sorunu ile karşı karşıyayız. Bu da beraberinde hastalıkları tedavi etme olasılığını getiriyor. Hollanda’da muazzam bir altyapıya sahibiz. Bu altyapı sayesinde Hollanda, Türkiye gibi ülkelere yatırım yaparak, onların gelişmesine yardımcı olabilecek konumda artık. Elbette bu bağlamda en iyi bilinen şirketlerden biri, Philips… Philips’in Sağlık ve İyi Yaşam birimi. Ama bu alanda başarılı olan başka şirketler de var. Bu ülkede kesinlikle pek çok fırsat ve olasılık gördüğümüz alanlardan biri bu. Bir diğer önemli alan ise -söyler söylemez siz de nedenini hemen anlayacaksınız - su yönetimi. “Çok fazla suyunuz varsa ne yaparsınız?” Ya da “yeterince suyunuz yoksa ne yaparsınız?” Benim ülkemin en güçlü yönlerinden biri budur. Çünkü biz suyu nasıl yöneteceğimizi biliyoruz. Su bentlerimiz olmasaydı Hollanda’nın üçte birinin deniz seviyesi altında kalmış olacağını hepiniz biliyorsunuzdur. Bence suyun bazen çok bazen az olduğu Türkiye’de de yapabileceğimiz çok şey var. Peki ne yapılabilir? Bir kere, çok iyi iyi sulama sistemlerine sahibiz. Ayrıca bunu bizim de ileride odaklanacağımız ya da halen odaklanmakta olduğumuz sektör ile, yani tarım… Burada bununla ilgili çok sayıda çalışmamız mevcut. Konya’nın bir semtinde kurulmuş olan Türk-Hollanda ortaklı büyük bir şirketi ziyaret ettim. Çok etkileyiciydi. Çiçekleri var. Hollanda teknolojisi, tohumları ve malzemeleri ile pek çok faaliyet gerçekleştiriyorlar. Başka ülkelere ihraç edilen ürünler üretiyorlar. Bu, giderek artan yatırımlara sadece bir örnek tabi. Buna benzer daha pek çok örnek var. Sanırım bu alana yatırım yapma konusunda da çok yoğun çalışmalar içerisine gireceğiz. Tabi bir de Bilgi Teknolojileri (IT) temelli geniş kapsamlı altyapı projelerimiz var. Havaalanlarını tasarlamaya yardımcı olma konusunda çok iyiyiz. Yine su yönetimi kapsamına giren nehir ve denizlerin zemin temizliğine ilişkin her alanda ve denizden ve nehir sistemlerinden kum alıp kanal açma konusunda da çok fazla deneyim sahibiyiz. Bunlar bizim üzerinde durmayı planladığımız alanlara sadece birkaç örnek. Unuttuğum bir şey var mı? Bildiğiniz gibi, 400 bin Türk vatandaşı şu an Hollanda’da yaşıyor. Bu vatandaşların entegrasyonu konusunda ne yapıyorsunuz? Bu konuda tavsiyeleriniz nelerdir? Hollanda’daki Türk-Hollanda ya da Hollanda-Türk kökenli vatandaşlarımızın Hollanda toplumuna büyük katkılarda bulunduğundan başta da bahsetmiştim. Hollanda’da yaşayan Türk-Hollandalı, ya da Hollandalı-Türk bu vatandaşlarımızın çoğu artık üçüncü kuşaktan ve ülkeye çok iyi uyum sağlamış durumdalar. Elbette yaşlı nüfus gibi, topluma entegre olmakta zorlanan gruplar da var, ama bu yalnızca Türk kökenli vatandaşlara özgür bir durum değil. Diğer ülkelerden gelen vatandaşlarda da bu duruma rastlanıyor. Yani bu eşi görülmedik bir durum değil. Fakat genel olarak bakıldığında Türk vatandaşlarının büyük çoğunluğunun ülkeye büyük uyum gösterdiğini söyleyebilirim. Başarılı entegrasyona dair verebileceğim en güzel örnek ise bakanımız. Nebahat Albayrak, Göç ve Adli Kurumlardan sorumlu devlet bakanı olarak görev yaptı ve çok başarılı işlere imza attı. Parlamentoda İşçi Partisi’nde listede ikinci sıradaydı. Artık özel sektöre geçti ama tam anlamıyla bir rol modeldi. Onu çok iyi tanıyorum, çünkü Yunanistan’da büyükelçilik yaptım ve deniz yoluyla ülkeye girmeye çalışan mülteciler konusunda bir sorun yaşıyorduk. Ya Türkiye’de yaşayan Hollanda vatandaşları? Sayıları çok fazla değil, galiba birkaç bin kişiler. Çoğu sahil bölgesinde yaşıyor. Burada olan kişilerin çoğu emekliler. Artık çalışma hayatlarını tamamlamış ve hayatın tadını çıkarmak isteyen kişiler. Bildiğim kadarıyla da burada da gayet iyi bir yaşamları var sanıyorum. Yerel kültüre katkıda bulunmaya çalışıyorlar. 2016’da Hollanda Avrupa Birliği Dönem Başkanı olacak. Bu süreçte Hollanda Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci için neler yapmayı planlıyor? Bu durumla ilgili nasıl bir pozisyon almayı düşünüyorsunuz? Bizim genel yaklaşımımız daha önce de belirttiğim gibi katı ama adil olacaktır. Kuralların, kriterlerin ve değerlerin yerine getirilmesi konusunda çok katıyız. Ki mantıklı olan da bu, çünkü Türkiye, Avrupa Birliği’ne katılmayı istiyor ve Avrupa Birliği’nin ise gerek politik gerek ekonomik gerekse toplumsal alanda kendi kimliğini belirleme konusunda belli başlı yöntemleri bulunuyor. Elbette bu 1950’lerin başlarında başlamış bir süreç. Yani aradan çok uzun bir zaman geçti ve derin bir entegrasyon oluştu. Şu an Avrupa Birliğinde Euro bölgesinde 19 ülke aynı para birimini kullanıyor. Yani bu farklı bölgelerde çok fazla Avrupa yönetişimi var. Yeni üyeler aramıza katılmak istediğinde, çok fazla miktarda yükümlülüğü yerine getirme durumuyla karşı karşıya kalıyorlar. Daha önce de belirttiğim gibi bizim yaklaşımımız açık fikirli olmak olacaktır. Biz açık fikirliyiz. Bizce önemli olan şu. Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki yakınlaşmanın artması için, birbirimize yaklaşabiliriz. Tabi çeşitli reformlarla Türkiye’de de pek çok şey yapılması gerekiyor. Ne tür reformlar? Ekonomik reformlar. Ekonominin daha rekabetçi hale getirilmesi, piyasaların daha geliştirilmesi, daha yenilikçi olmak için gerekenlerin yapılması, açık ve serbest piyasa sisteminin yerleşmesi ve tabi demokrasi, ifade özgürlüğü gibi reformlar. Elbette bunların hepsi birbiriyle bağlantılı ve her şeyin değerlendirilmesi gerekiyor. Biz de işte bu gündem üzerinde çalışacağız, ama bu konuda önyargılı değiliz. Tek söylemeye çalıştığımız şu. Süreç çok önemli ve bütün adımların tek tek atılması gerekiyor. Bu da zaman alabilir. İlerleme kaydetmek ve birlikte birbirimize yaklaşmak. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında Gümrük Birliği var. O Gümrük Birliği’ni de daha iyi işler hale getirmeliyiz. Tabi her iki tarafın da atması gereken adımlar var. Ama Türk tarafında da atılması gereken pek çok adım var. Eğer ilerlemeye devam edersek, sonunda hedefe çok daha fazla yaklaşacağız ve belki de bir gün öyle bir noktaya geleceğiz ki, “tamam, artık sonuçlandırabiliriz” diyebileceğiz. Ama henüz o noktada değiliz. Burada önemli olan, daha önce de belirttiğim gibi, bizim tutumumuzun katı ve adil olacak olması. Katıyız ama aynı zamanda adiliz. Röportajımızın sonuna gelmişken size biraz da sosyal yaşamınızla ilgili soru sormak istiyorum. Büyükelçilik dışında sosyal hayatınızda ne yaparsınız? Kültürel veya sportif faaliyetleriniz nelerdir? Ailenizle birlikte nasıl vakit geçiriyorsunuz? Öncelikle boş vakitlerimin tadını çıkarıyorum. Büyükelçi olunca çok az boş zamanınız oluyor, çünkü günde 20 saat uyanık kalmanız gerekiyor. Buna hafta sonları da dahil. Çünkü bazen bir anda bir telefon gelebiliyor, bir yerlerde bir şeyler olabiliyor. Diplomat olunca işler böyle yürüyor. Sürekli tetikte olmanız gerekiyor. Ama onun haricinde kültürel aktiviteleri severim. Tenis oynamayı severim. Eşimle birlikte dağlarda doğa yürüyüşü yapmayı seviyoruz. Ankara’nın kuzeyinde Bolu yönünde bir yer var. Orada dağlık ormanlık alanlar var. Orada bir göl de var. Dağların tepesinde. İki hafta önce orada arkadaşlarla yürüyüş yapma fırsatı bulduk. Harika bir yer. Çok güzel bir ortam. Yani doğa yürüyüşlerini seviyorum. Bunu ilerleyen günlerde de Türkiye’de yapacağız. Kıyı şeridinde birkaç gün boyunca yürüyebileceğiniz ve yol boyunca küçük otellerde kalabileceğiniz çok ilginç yürüyüş yolları varmış. Bir gün onu gerçekleştirmeye çalışacağız. Hepsi bu galiba. Tabi kitap okumayı ya da sadece dinlenmeyi de seviyorum. Peki Türkçe müzik dinliyor musunuz? İçinde Osmanlı İmparatorluk’u döneminden geleneksel Türk müziklerinin yer aldığı bir CD’m var. Osmanlı mı? Ne güzel. Henüz dinlemedim ama birisi bana hediye etti. Şimdi siz söyleyince aklıma geldi. Belki de artık bu gece o CD’deki Osmanlı müziklerini dinlemeliyim. Peki Türk mutfağı hakkında ne düşünüyorsunuz? Türk mutfağını çok seviyorum. Türk mutfağını tatmak için birkaç kez fırsat bulduk. Köfteyi seviyorum. Çok fazla çeşit var. Farklı yoğurt türleriniz var. Çok sağlıklı. Bazen içinde baharatlarla bazen daha hafif olarak, salatalıkla sunuluyor, ama çok güzel. Ben seviyorum. Bir de çok güzel çikolatalarınız var. Çikolata mı? Evet, burada gerçekten çok güzel çikolataları keşfetme fırsatı buldum. Belki içinde gizli bir malzeme vardır. : )                
 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER