Müziğin Dijitalleşmesine Suni Teneffüs: The Playlist

Netflix’in 2022 yılında yayınladığı docudrama The Playlist, Spotify’ın ortaya çıkışını ve küresel müzik endüstrisinde yarattığı devrimi anlatıyor.

Netflix’in 2022 yılında yayınladığı docudrama The Playlist, Spotify’ın ortaya çıkışını ve küresel müzik endüstrisinde yarattığı devrimi anlatıyor.


Elif Tütüncü

Dizi tüm bu süreci, Spotify’ın kurucusu Daniel Ek ile ortağı Martin Lorentzon’un yanı sıra, uygulamanın başarısında rol oynayan diğer kişilerin bakış açılarından altı bölüm hâlinde sunuyor.

Spotify’ın fikirden şirkete uzanan serüvenini, bu sürece etki eden 6 farklı karakter, kendi gözleriyle gösteriyor. Her bölümde, Spotify’ın karşılaştığı zorluklar, fırsatlar ve çatışmalar, yatırımcıdan yazılımcıya farklı perspektiflerden ele alınıyor. Böylece dizinin ana karakteri olan Kurucu Daniel Ek’in tek başına bir vizyoner olmadığı; ancak bir ekip çalışmasıyla Spotify’ı hayata geçirdiği vurgulanıyor. Dizi, Spotify’ın yazılımcısı, avukatı, finansörü ve müzik endüstrisiyle ilişkileri olan kişilerin de müziğin dijital dönüşümünde önemli rolleri olduğunu gösteriyor.

Serinin bir diğer güçlü yanı da Spotify’ın müzik endüstrisinde yarattığı değişimi gerçekçi bir şekilde yansıtması. Spotify’ın hem müzisyenler hem de dinleyiciler için sunduğu avantajlar ve dezavantajlar göz önüne seriliyor. Spotify’ın müzik endüstrisini demokratikleştirmesinden, yeni ve amatör müzisyenlere fırsatlar yaratmasından, dinleyicilerin istedikleri şarkılara kolayca ulaşmasını sağlamasına odaklanıyor. Tabii diğer yandan -özellikle müzisyenin perspektifinden bakıldığında- online müzik devinin endüstri açısından günümüzde de tartışmaların odağı olan sanatçıların telif hakları ve gelirlerinin azalmasını da gösteriyor.

Spotify’ın kodlama, lisanslama ve finansman gibi konularda nasıl bir işleyişe sahip olduğunu ayrıntılı bir biçimde anlatan yapım, bazı izleyiciler için ilginç olabilirken, bazıları için ise gereksiz ve karmaşık bulunabilir. Fakat canlandırma yönteminin de etkisiyle bu teknik konular karakterlerin kişisel hayatları ve duygularıyla harmanlanarak akıcı bir anlatım sağlanıyor.

Diğer yandan yapım, bazı karakter ve olaylarda yaptığı kurgusal değişiklikler sebebiyle gerçek olaylara tam anlamıyla sadık kalmıyor. Örneğin, dizi Maxine adında bir karaktere yer veriyor. Maxine, Daniel Ek’in eski sevgilisi ve Spotify’ın ilk çalışanlarından biri; ancak gerçekte böyle bir karakter yok. Yapım ayrıca, Daniel Ek’in Google’da işe alınmadığı için Spotify’ı kurduğunu iddia ediyor fakat gerçekte Daniel Ek, Google’da işe alındı ve kabul etmedi. 


Dijital devrimin ayak sesleri

Müzik endüstrisi, 21. yüzyılın başlarında tüm dünya gibi internetle tanıştı. Çevirmeli ağ sesinin dünyanın her yerinden insanı birbirine bağladığı bu yeni dünya, endüstri için yaklaşan dev bir tehdidin ayak sesleriydi. Müzisyenlerin binbir emekle aylarca üzerinde çalıştığı parça ve albümler, internet aracılığıyla tek tıkla bedavaya indirilebiliyordu. Dinleyiciler arasında hızla yayılan bu "beleş" hizmetin verildiği LimeWire ve diğer torrent platformları yüzünden endüstri büyük bir kriz yaşadı. Plak şirketleri ve sanatçılar ciddi bir gelir kaybına uğradı. Müzik endüstrisi, bu soruna karşı çeşitli yollarla mücadele etti. Bunlardan bazıları şunlardı: 

Telif hakkı ihlallerine karşı yasal yaptırımlar uygulamak: Müzik endüstrisi, bedava indirilen platformları ve bunları kullanan kişilere dava açtı. 2003 yılında ABD’deki Recording Industry Association of America (RIAA), 261 kişiyi LimeWire gibi platformları kullanarak telif hakkı ihlali yaptıkları gerekçesiyle dava etti.

Dijital hak yönetimi (DRM) sistemleri kullanmak: Endüstri, indirilen müzik dosyalarını korumak için DRM sistemleri geliştirdi. DRM sistemleri, dosyaların kopyalanmasını, paylaşılmasını veya başka cihazlarda oynatılmasını engelliyordu. Apple’ın iTunes Store’u, 2009 yılına kadar DRM sistemi olan FairPlay’i kullandı. 

Alternatif gelir kaynakları aramak: Endüstri, indirme gelirlerinin azalmasıyla birlikte kendisine alternatif gelir kaynakları yaratmaya çalıştı. Bunlar arasında konserler, turneler, sponsorluklar, reklamlar ve lisanslama gibi faaliyetler vardı. 

Tabii bu çırpınma çabalarının hiçbiri, boğulmakta olan müzik endüstrisinin karşı karşıya olduğu sorunu tam olarak çözemedi. Bedava şekilde müzik indirilen platformlar hâlâ yaygın bir şekilde kullanılıyor, DRM sistemleri tüketiciler tarafından tepkiyle karşılanıyor ve alternatif gelir kaynakları yeterli olmuyordu. Endüstri, kendisine yeni bir çıkış yolu arıyordu.


Bu ihtiyacı karşılayan o güne kadar görülmemiş bir iş modeli, 2006 yılında genç girişimci Daniel Ek ve yatırımcısı Martin Lorentzon tarafından Spotify ismiyle sunuldu. Spotify, kullanıcıların istediği parçayı uygulama üzerinden ücretsiz şekilde dinlemelerine olanak sağlamayı vaat ediyordu. Fakat ortada yeni bir problem vardı. Spotify, bu iş modelinin sürdürülebilirliği için nasıl bir gelir modeline sahip olacaktı?

Spotify’ın Kurucusu Daniel Ek, plak şirketleriyle çeşitli anlaşmalar gerçekleştirerek müziği kullanıcılara ücretsiz sunmak istiyordu ve bu yolla LimeWire gibi platformlarla baş edebileceğini düşünüyordu. Elbette plak şirketlerinin bu talebe yönelik tepkisi olumlu değildi. İdealist Daniel, nihayet kullanıcılara abonelik modeli sunmaya ikna olmuşken ekip seferber olarak bunu nasıl yapabileceklerinin yolunu aramaya başladı. Bir yandan Spotify fikri şirketlerin kapısından ret yanıtlarıyla dönerken diğer yandan genç ekibin içerisindeki çatışmalar da başlamıştı. Süreç stres ve gerilimle ilerlerken yapbozun eksik parçası, Spotify’ın plak şirketleri ve müzisyenlerle olan ilişkilerinin baş aktörü olan hukuk sorumlusu Petra Hansson’dan geldi. Hansson, toplantı esnasında kopan kolyesinin rengârenk boncuklarını yerden toplarken yapıma ismini veren “playlist” fikrini ortaya attı. Hansson’a göre, bu yeni ve yasal platformun dinleyicileri, kendi kişisel müzik listelerini oluşturmak ve kayıtlı tutmak için para ödemeyi kabul edebilirdi.


Fikri ve rüzgârı arkasına alan ekip, Spotify’ın plak şirketlerine, müzisyenlere ve dinleyicilere sunabileceği avantajları nihai hâle getirdi.  

Ücretsiz veya düşük maliyetli erişim: Spotify, kendisine gelir modeli yaratarak müzisyenlere kazanç sağlayabilmek için kullanıcılarına bu iki seçeneği sunmayı planlıyordu: Ücretsiz (reklamlı) model veya Premium (abonelik) model. Ücretsiz sürümde kullanıcılar reklamlarla kesintiye uğrayarak müzik dinleyebiliyorken; Premium sürümde reklamsız, daha kaliteli ve kendi listelerini de oluşturabilecekleri şekilde müzik dinleyebileceklerdi. Bu sayede Spotify, kullanıcılarına bedava müzik indirilen diğer platformlara göre daha avantajlı bir alternatif olarak ortaya çıkacaktı.

Geniş ve güncel müzik kütüphanesi: Spotify, kullanıcılarına hem eski hem yeni sanatçıların milyonlarca eserini sunacaktı. Böylece kullanıcılar sevdikleri tüm parçaları indirmek zorunda kalmayacaktı.

Yenilikçi ve kişiselleştirilmiş öneriler: Spotify, kullanıcıların dinleme alışkanlıklarını analiz ederek onlara uygun parçalar önerecekti. Diğer yandan, kullanıcıların keşfetmeleri için yeni sanatçılar ve türler sunacaktı. Girişim bu önerileri Discover Weekly, Release Radar ve Daily Mix gibi özelliklerle kategorilendirdi.

Endüstri için gelir alternatifi: Spotify’ın sunduğu çözüm, ücretsiz yasa dışı platformlara kıyasla müzik endüstrisi için de faydalı olacaktı. Spotify, plak şirketleri ve sanatçılarla lisans anlaşmaları yaparak onlara gelir sağlayacaktı. Şirket, dinlenen her parça için belirli bir miktar ödeme yapmayı vaat ediyordu. Elbette bu ödemenin miktarı; dinlenme sayısı, ülke, abonelik türü ve reklam gelirleri gibi faktörlere bağlı olarak değişecekti. Spotify ayrıca, müzisyenlere kendi hayran kitlesini oluşturması ve yönetmesi için de araçlar sunarak onların topluluklarını yönetmesini sağlayacaktı. 

Spotify’ın sunduğu çözüm hem müzikseverler hem de müzisyenlere yeni bir deneyimin kapılarını aralayarak endüstri için devrim niteliğinde oldu. Bir zamanlar çaldığı her kapı yüzüne kapanan bu girişim, endüstrinin internet aracılığıyla bedava müzik indirilen platformlar yüzünden yaşadığı krizi aşmasına yardımcı oldu ve endüstrinin geleceği için de ortaya yeni bir vizyon koydu.


Eski kurtarıcı, yeni düşman

Elbette her şey toz pembe ilerlemedi. Spotify, kısa sürede çeşitli eleştirilerin hedefi oldu. Platform, kurtarıcısı olduğu müzik endüstrisi ve müzisyenler tarafından çeşitli eleştirilere ve protestolara maruz kaldı.

Yıllar içinde dünya genelinde milyonlarca kullanıcıya ulaşarak müzik endüstrisinde büyük bir güç hâline gelen platforma, büyümesi ve popülerliğiyle birlikte yönelik eleştiriler de yöneltildi. 

Sanatçıların ve plak şirketlerinin Spotify'a yönelik en yaygın eleştirilerinden biri, düşük telif ücretleri ve adil olmayan gelir dağılımı. Spotify, müzik endüstrisindeki diğer geleneksel gelir kaynaklarını geride bırakmış olsa da bazı sanatçılar ve plak şirketleri hâlâ platformun sağladığı telif ücretlerinin yetersiz olduğunu düşünüyor. Büyük müzisyenler milyonlarca dinleyiciye ulaşabilirken; daha küçük ve bağımsız sanatçılar için endüstriden gelir elde etmek bir yana, bu gelirle geçinmek bile oldukça zor olabilir. Adil telif ücretleri ve daha dengeli bir gelir dağılımı talepleri, Spotify'a yönelik eleştirilerin temel noktalarından birini oluşturuyor. 

Bununla birlikte, diğer bir eleştiri de şeffaflık eksikliği. Sanatçılar ve plak şirketleri, Spotify'ın telif ücretlerini nasıl hesapladığını, hangi metrikleri kullandığını ve hangi şarkıların ne kadar dinlendiğini net bir şekilde anlamakta zorlanıyor. Bu durum, sanatçıların ve paydaşların gelirlerini öngörmekte güçlük yaşamalarına ve müziklerini nasıl pazarlayacaklarına karar verirken kısıtlı bilgiye sahip olmalarına neden oluyor. Şeffaflık eksikliği, özellikle bağımsız sanatçılar için büyük bir endişe kaynağı ve eleştirilerin bir sonucu olarak endüstride platformun daha şeffaf olmasını talep eden bir hareket doğdu.

Diğer yandan Spotify'ın çalma listesi algoritmaları ve keşif araçları, müzik dinleyicileri için harika bir deneyim sunmakla birlikte, sanatçılar için keşfedilme şanslarını azaltan bir dezavantaja dönüşebiliyor. Büyük plak şirketleri ve ünlü sanatçılar, daha geniş bir kitleye ulaşmak için çalma listelerine ve keşif önerilerine kolayca dahil edilirken; daha küçük ve bağımsız sanatçılar için bu zorlu bir süreç. Dolayısıyla, müzik endüstrisinde çeşitliliği ve yeni yetenekleri destekleyen bir platform olarak Spotify'ın sorumluluğu vurgulanırken; sanatçıların eşit fırsatlar ve adil bir keşfedilme ortamı talepleri de dile getiriliyor.

Platform, kullanıcıların dinleme alışkanlıklarını analiz ederek onlara uygun şarkılar öneriyor. Ayrıca, kullanıcıların keşfetmeleri için yeni sanatçılar ve türler sunuyor. Spotify’ın öneri algoritması, Discover Weekly, Release Radar ve Daily Mix gibi özelliklerle destekleniyor. Fakat bu algoritma, bazı eleştirileri de beraberinde getiriyor. Bazı sanatçılar, Spotify’ın öneri algoritmasının müzik zevkini sınırladığını ve homojenleştirdiğini iddia ediyor. Spotify’ın öneri algoritması, kullanıcıların kendi seçimlerinin dışında kalan müzikleri göz ardı etmesine veya fark etmemesine neden olabiliyor. Ayrıca, Spotify’ın öneri algoritması, bazı sanatçılara veya türlere daha fazla yer vererek onları avantajlı, diğerlerini dezavantajlı bırakabiliyor.


Ayrıca, bazı plak şirketleri ve sanatçılar, müziğin dijital platformlar üzerinden dinlenmesinin fiziksel satışları olumsuz yönde etkilediğini düşünüyor. Geleneksel CD ve albüm satışları, dijital platformların yükselişiyle birlikte büyük düşüş yaşamış ve bu durum, bazı müzik endüstrisi paydaşları için ekonomik olarak zorlu bir ortam yaratıyor. Bu nedenle dijital müzik dinleme platformlarının, fiziksel albüm satışlarının yanı sıra diğer gelir kaynaklarına zarar verebileceği endişesi de sık sık dile getiriliyor. 

Spotify’a yönelik bir diğer eleştiri konusu ise platformun sahte sanatçılar yarattığı iddiası. Bu iddiaya göre Spotify, kendi hazırladığı popüler çalma listelerine yerleştirmek için sahte isimler altında müzik üretiyor. Bu müziklerin genellikle arka planda dinlenmek için uygun olan ambient veya enstrümantal türler olduğu düşünülüyor. Marka bu şekilde hem lisans ücreti ödemiyor hem de reklam geliri elde ediyor. Spotify bu iddiayı reddediyor ve sahte sanatçılara yer vermediğini belirtiyor.

Spotify'ın müzik endüstrisindeki baskın konumu, bağımsız ve alternatif müzik platformlarının rekabet edebilirliğini olumsuz etkiliyor. Spotify çoğu kullanıcı için birincil tercih hâline geldi ve bu, alternatif platformları bir yana bırakın Apple gibi bir teknoloji devinin iTunes’unun bile mücadele etmesini zorlaştırabiliyor. Bu da günün sonunda müzik endüstrisindeki çeşitliliği azaltıyor. Dolayısıyla müzik endüstrisi paydaşları, rekabetin teşvik edilmesi ve diğer platformların başarılı olma şansının artırılması için Spotify'ın hakimiyetine yönelik eleştirilerde bulunuyor.

Sonuç olarak, Spotify, müzik endüstrisindeki dijital dönüşümün liderlerinden biri olarak hem takdir hem de eleştirilerle karşılanıyor. Adil telif ücretleri, şeffaflık eksikliği, keşfedilme fırsatları ve rekabet konuları, müzik endüstrisi paydaşlarının dikkatini çeken temel meseleler olarak karşımıza çıkıyor. Spotify'ın müziğin dijital geleceği üzerindeki etkisi, endüstri paydaşları arasında devam eden tartışmaların konusu olmaya devam edecek gibi görünüyor.

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER