Nef’ten 10’uncu yılında “iyilik hareketi”

Nef 10. yılında iyilik hareketine start veriyor. İyi Hikayeler adıyla TV'de yayınlanacak olan programda ülkemizin dört bir köşesinde yapılan iyilikler anlatılacak.

Nef 10. yılında iyilik hareketine start veriyor. İyi Hikayeler adıyla TV'de yayınlanacak olan programda ülkemizin dört bir köşesinde yapılan iyilikler anlatılacak.

 
Microsoft’un kurucusu Bill Gates, 20 yıldır Bill & Melinda Gates Vakfı ile dünya genelindeki sağlık hizmetlerini iyileştirmek ve açlıkla mücadele edenlere yardımcı olmak için çalışıyor. Gates, bu süreci, “Çocuklarınızın ve kendinizin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kalanı değerlendirmenin en iyi yolu onu topluma geri vermek” diye özetliyor. The Coca-Cola Foundation ise 1984’ten bu yana sosyal fayda sağlamak için 1 milyar dolarlık bütçe ayırıyor. Bu rakam, kadınların güçlenmesi; suyun korunması, eğitim ve gençler için harcanıyor. Tüm bu global örnekler bildiğimiz kapitalizmin sonu geldiğini ortaya koyuyor; “parayla saadet” dönemi çoktan geride kaldı. Sosyal şirket olmayı başaramayanların ise ne gönüllerde ne de rekabette şansı olmayacağı aşikar.

PATRONU TOPLUM OLAN BİR ŞİRKET

Sosyal şirket olmak isteyenlerin hikayeleri elbette bunlarla sınırlı değil. Hatta artık birey ve şirketlerin oluşturduğu bu iyi hikayeleri daha çok konuşur olduk. İşte kuruluş amacını “topluma katkı sağlamak” olarak özetleyen Nef, tam da bu iyi hikayelerin peşine düşmüş durumda. Dağıtılabilir kârının yüzde 51’ini toplumsal fayda için kullanma prensibiyle kurulan Nef, kuruluşunun 10’uncu yılına işte bu iyilik hareketiyle giriyor.

 

“Neden karın yüzde 51’i?” sorusunu ise, Nef İcra Kurulu Üyesi ve Nef Vakfı Başkanı Erden Timur, “Kârın çoğunluğunu kim alıyorsa, patron da odur. Dolayısıyla dağıtılabilir karın çoğunluğunu topluma geri vererek, patronu toplum olan bir şirket kurduk. Ardından 2015’te kurduğumuz Nef Vakfı aracılığıyla eğitim, gençler, kadın ve kentleşmeye odaklandık. Sadece 7 bin 600 öğrenciye burs verdik. Sosyal Hizmetler Kurumu’yla da 8 yıldır yakın çalışıyoruz” diyor. Hay Atölye ile yaşam derdi olan kadınlara, diğer projelerle çocuklara, engelli vatandaşlara odaklandıklarını açıklayan Timur, “Bu çalışmalarda yaşadığımız deneyimle gördük ki, verdiğimiz bizimdir, elimizde tuttuğumuz değil. Her hikayede, bunu bir kez daha deneyimleme şansı elde ettik” diye ekliyor.

İYİ HİKAYELERİN PEŞİNDE

Öte yandan “Ne yazık ki, kurumsal dünyada da, bireysel olarak da, iyilik çoğu zaman para desteği vermekle sınırlı kalıyor. Oysa biz iyi hikayelerin peşine düştük. Bunlar anlatılsın, paylaşılsın ve ilham versin istedik. Bu amaçla bir iyilik hareketi başlattık” diyen Timur, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu hareketin ilk platformu televizyon oldu; burada umut veren, fark yaratan, ilham kaynağı olan birçok hikaye ekranlara gelecek; çok daha geniş kitlelere ulaşabilecek. İyi Hikayeler’de, ülkemizin dört bir köşesinde yapılan iyilikler anlatılacak; kahramanları tüm Türkiye’ye tanıtılacak. Böylece iyiliğin bulaşıcı etkisini göstermek, buna şahitlik etmek amacındayız.”

Hemen ekleyelim; Nef’in iyilik hareketi programla sınırlı kalmayacak. Erden Timur, “İyi hikayeleri desteklemeye devam edeceğiz. Bu projeleri başka STK platformlarıyla da bir araya getireceğiz. Çünkü inanıyoruz ki başkalarını düşünerek yapacağımız en ufak bir hareket, atacağımız çok küçük bir adım dahi; toplumları, insanlığı ve dünyayı değiştirebilecek” diye vurguluyor.

Varoluş amacımızı sosyal bir şirket olmak, topluma katkı sağlamak olarak tanımlamaktan, bu geçen 10 yıl içinde gurur duyduğumuzu söyleyebilirim.

Sosyal bilinç odaklı modelimiz ile sosyal sorumluluğu, şirketimizin ana faaliyet alanı olarak konumlandırdık. Bu kapsamda ilk günden bugüne dağıtılabilir kârımızın yarısından fazlasını sosyal sorumluluk projelerine ayırdık ve ayırmaya devam ediyoruz.

Bir sosyal şirket olma felsefesiyle kurduğumuz Nef'in bu kadar kısa süre içerisinde elde ettiği başarı hikayesinin de temelinde bunun yattığına inanıyorum: “Dert ile dertlenmek”

 

“Dert ile dertlenmek”

Varoluş sebebimizi; insanların dertleri ile dertlenmek ve hayatlarına değer katmak olarak özetliyoruz. Bu felsefe, bizi klasik bir “sosyal” şirket yapısından farklılaştırıyor. İşini yapan ve buna ek olarak toplumsal duyarlılıklara yatırım yapan diğer şirketlerden farklı olarak, biz varoluşumuzu insanların ve toplumun dertleri üzerine kuruyor; iş yapış modellerimizi de bu dertlerden yola çıkarak kurguluyoruz. 

Nasıl mı? İçinde bulunduğumuz inşaat sektöründe, örneğin, klasik mülkiyet anlayışını kökünden yıkmak için yola çıktık. Kendimize şu soruları sorduk: “Neden herkesin 5000 metrekare evi olmasın?”, “Aldığımız 2+1 eve neden ihtiyacımız olduğunda bir oda daha ekleyemeyelim?”

 Bu sorulardan Fold konsepti ortaya çıktı. Fold konsepti, ürünün yapısını tamamen değiştiren ve statikliğini kırmaya yönelik bir yaklaşım aslında. Burada sahip olduğunuz metrekareyi kolaylıkla genişletmek, mekanı ihtiyacınıza yönelik büyütüp küçültmek mümkün. Biz bunu “erişilebilir lüks” yerine “erişilebilir özgürlük” olarak tanımlıyoruz. Zira lüks herkesin ihtiyacı değil ama özgürlük içimizin derinlerinden gelen ve hepimizin ihtiyacıdır. Bir nevi derdimizdir ve biz de bununla dertlendik.

“Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur” der Yunus Emre. Bizim felsefemizin temel sacayağını bu oluşturdu “dert ile dertlenmek.” Bu; derdi fark etmek, onu çözümlemeye çalışmak, bu yolda sınırları ve kalıpları aşmak ve bunun sonucunda kolektif bir fayda oluşturmaktır. İşte bugün sadece Nef değil, derdi fırsat olarak görmek yerine, dertle dertlenen şirketlerin öne çıktığı bir ekonomiye girdiğimize inanıyoruz.

Nef Vakfı

İnsanların hayatlarına değer katabilmek için yaptığımız tüm çalışmaları ise 2015 yılında Nef Vakfı çatısı altında bütünleştirdik. Vakıf, aynı zamanda çıktığımız yolda bize katılmak isteyen gönüllülerle buluşmamızı da sağladı.

Nef Vakfı, “iyilik” kapsamında bugüne kadar sayısız projeye imza attı. Eğitim, aile geçim desteği, Hay Atölye ile yaşam derdi olan kadınlar, çocuklar, engelli vatandaşlarımız hep odağımızda oldu. Bu çalışmalarda yaşadığımız deneyimle gördük ki, verdiğimiz bizimdir, elimizde tuttuğumuz değil. Ve bizler verdiğimiz kadar zenginiz, varlığımız kadar değil... Her hikayede, bunu bir kez daha deneyimleme şansı elde ettik.

İyi hikayeler

Elbette bu yolda yalnız değiliz. Dünyayı daha “gönüllü”, daha yaşanılabilir bir yer kılmak için elini taşın altına koyan insanlar var; ve onların yazdıkları “iyi hikayeler” var. Birleşmiş Milletler 2018 Dünya Gönüllülük Raporu'na göre dünyadaki gönüllü sayısı bugün bir milyarı aşmış bulunuyor. Bir milyardan çok insan, bir o kadar hikaye anlamına geliyor. Ve biz bu iyi hikayelerin de peşine düştük.

Türkiye’nin Türk halkının “iyilik” söz konusu olduğunda, kültürümüzden, köklerimizden gelen bir potansiyeli olduğuna inanıyorum. Biz bu konuda çok zengin bir birikime sahibiz. Ama ne yazık ki, kurumsal dünyada da, bireysel olarak da, iyilik çoğu zaman para desteği vermekle sınırlı kalıyor; yanlış anlaşılıyor.  O nedenle “gönüllülük” söz konusu olduğunda, üzülerek söylüyorum ki Türkiye halen dünya ortalamalarının çok gerisinde, listelerin altında kalıyor.  

 Oysa biz “iyi” olmayı, fark etmek, fark yaratmak, başa dönersem dert ile dertlenmekle özdeşleştiriyoruz. Bu, kültürler, dinler, diller üstü bir kavram. Tabii merkezine insanı koyan bir kavram. Ancak sorunları yüreğinde hissedenlerin, bu sorunları çözmek için fark yaratanların iyi hikayeler yazdığını gördük.

İşte bu nedenle “iyi hikayeler” anlatılsın istedik. Paylaşılsın ki, ilham versin, iyi olmanın hiç de zor olmadığını, sadece bir gönül meselesi olduğunu herkes görsün istedik. Bu amaçla bir iyilik hareketi başlattık; bu hareketle birlikte farkındalığın artması ve iyiliklerin çoğalması en büyük temennimiz. 

Bu hareketin ilk platformu ise televizyon oldu; burada umut veren, fark yaratan, ilham kaynağı olan birçok hikaye ekranlara gelecek, çok daha geniş kitlelere ulaşabilecek. İyi Hikayeler’de; ülkemizin dört bir köşesinde yapılan iyilikler anlatılacak; kahramanları tüm Türkiye’ye tanıtılacak.

İçlerinde bizim de hikayelerimiz olacak. Mesela geçen yıllarda sponsorluğunu üstlendiğimiz Karaçay Gençlik Spor takımı bunlardan biri. Osmaniye’nin Karaçay Mahallesi’ndeki 8 gencin madde bağımlılığıyla mücadele etmek ve bölgedeki çocuklara umut olmak için kurulan “Umudun Takımı”, izleyeceğiniz hikayelerden sadece biri. Hayata Sarıl Lokantası’nın kahramanı Ayşe Tükrükçü’nün hikayesi örneğin içimize işlerken, iyi olmanın aslında ne kadar kolay olduğunu anlatacak.

 Bu programla ve yapacağımız tüm çalışmalarla, iyiliğin bulaşıcı etkisini göstermek, buna şahitlik etmek amacındayız. Çünkü inanıyoruz ki başkalarını düşünerek yapacağımız en ufak bir hareket, atacağımız çok küçük bir adım dahi; toplumları, insanlığı ve dünyayı değiştirebilecek.

 

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER