Toplumlarına değer katan kurumsal liderler

Paul Garrison
Paul Garrison
  Eki.01, 2019, 12:18
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, bir ırkçının 2019 Mart ayında iki camide yaptığı katliam sonrası bu camilere bizzat giderek Müslümanların Yeni Zelanda toplumu için değerli olduğunu belirten bütünleştirici ifadelerde bulundu.

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, bir ırkçının 2019 Mart ayında iki camide yaptığı katliam sonrası bu camilere bizzat giderek Müslümanların Yeni Zelanda toplumu için değerli olduğunu belirten bütünleştirici ifadelerde bulundu.

Daha çok Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri gibi büyük pazarlarda pazarlama işleriyle uğraşsam da, Hollanda'daki Maastricht School of Management MBA programı kapsamında, Garrison Group bünyesindeki müşterilerime iş etiği ve kurumsal sorumluluklar konusunda dersler veriyorum. Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, bir ırkçının 2019 Mart ayında iki camide yaptığı katliam sonrası bu camilere bizzat giderek Müslümanların Yeni Zelanda toplumu için değerli olduğunu belirten bütünleştirici ifadelerde bulundu. Günümüzde bu tür saldırılara karşı ABD'de siyasi anlamda bir adım atılmadığını görüyoruz. Siyasilerin olmadığı bir ortamda şirket liderleri kollarını sıvıyor. Walmart CEO'su Doug McMillon, Walmart mağazalarında mühimmat ve silah satışını yasakladı. 

Kariyerimin başlarında Procter & Gamble ve Coca-Cola gibi dev, çokuluslu şirketler için çalıştıktan sonra Garrison Group aracılığıyla IKEA, Danone, Starbucks ve AVON gibi uluslararası şirketlerle de çalışma fırsatı yakaladım. Gördüğüm kadarıyla bu şirketler, pazarına girdikleri ülkede kendilerini gösterebilmeleri için oranın siyasi ve toplumsal iklimine doğrudan uyum sağlayamayabiliyor, çeşitli toplumsal konularda onunla ihtilafa dahi düşebiliyor. Bununla beraber, toplumsal hassasiyetlere boyun eğen ve nabza göre şerbet veren stratejiler pek rağbet görmüyor artık.

Teksas El Paso'da 2019 Ağustos'ta gerçekleşen korkunç Walmart katliamı, ABD'deki şirketlerin politik ve toplumsal birer oluşum haline gelmesinde bir dönüm noktası oldu. Amerika Birleşik Devletleri'nde silahlı saldırılar son zamanlarda oldukça yaygınlaştı ancak bu tip bir saldırı daha önce yine bir Walmart'ta gerçekleşmiş. Fakat bu sefer gerçekler apaçık ortadaydı. Birleşik Devletler’de silah şiddeti her geçen gün daha fazla can almaya devam ediyor ve bu konuya karşı ülkeyi yönetenlerin pek bir aşama kaydedemediği açık. İleride de bir şey değişecek gibi görünmüyor.

NRA (National Rifle Association) gibi etkin silah lobicileri, bu tür saldırılarda saldırganların ruh sağlığının bozuk olmasını neden gösteriyor. Katil kişilerin aklen dengesiz kimseler olduğu doğru olsa da, ruh sağlığı kavramı bütün dünyada genel geçer bir şey değil midir? Diğer ülkelere baktığımızda, içinde bulunduğumuz bilgi çağı sebebiyle artık kendini işe yaramaz gören işçilerin yaşadığı stres veya genç jenerasyonun kendini topluma adapte edememesi gibi toplumsal sebepler, ABD'de olduğu gibi silahlı saldırılara sebebiyet vermiyor. NRA'nın bu saldırılara bulduğu başka bir bahane de video oyunları. Bu da hatalı bir argüman, çünkü video oyunları dünyanın hemen her yerinde oynanıyor. Aslında Birleşik Devletler için şu iki faktör çok önemli: Birincisi, ülkeyi yönetenlerin azınlıklara karşı verdiği demeçler ile halkını cadı avına çıkarıyor oluşu. İkincisi ise bu esnada insanların saldırı silahlarına olan kolay erişimi.

2017 yılında Virginia Charolettesville'deki beyaz ırkçıların "Yahudiler bizim yerimizi alamayacak" şeklindeki tezahüratları, ABD başkanı tarafından asla kınanmamıştı. 2018 Ekim ayında Pittsburg'deki bir sinagoga saldıran kişinin sebebi 'olası bir göçmen istilasından korkması' imiş. Saldırgan böylesi bir korkuyu, ABD başkanından ve muhafazakar çizgisiyle tanınan Fox News'tan başka bir yerden edinmemiş. Aynı kanal, Yahudi yardım kurumlarının Orta Amerika'dan gelen 'göçmen karavanları'nı finanse ettiğini iddia etmiş ancak bu iddiaların doğru olmadığı ortaya çıkarılmıştı. El Paso saldırganı, Başkan Trump'ın bölge hakkında yaptığı 'yasadışı göç noktası', 'kontrol edilemez suç bölgesi' tanımlamaları sonucunda evinden çıkıp 11 saat uzaklıktaki, sözü geçen bölgeye gitmiş. Bölge hakkındaki bu açıklamaların da doğru olmadığı kanıtlandı. Hem Pittsburg hem de El Paso'daki saldırganların aklî dengesinin yerinde olmadığı açık, fakat içleri nefret dolu bu insanların silahlara olan erişimini kısıtlasaydık, ölüm sayıları daha az olmaz mıydı?

Bu olaylara zıt olarak Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, beyaz bir ırkçının 2019 Mart ayında iki camide yaptığı katliam sonrası yeni bir silah yasasını meclisten geçirtti. Yaşanan trajediden sonra bu camilere bizzat giderek Müslümanların Yeni Zelanda toplumu için değerli olduğunu belirten bütünleştirici ifadelerde bulundu. 11 Eylül saldırıları zamanında Bush da benzer bir tutum sergilemişti. Günümüze gelecek olursak bu tür saldırılara karşı ABD'de siyasi anlamda bir adım atılmadığını görüyoruz. Başkan Trump, caydırıcı silah yasaları sözünü vermişti, ancak ardından silah tüccarları lobisinin direncine karşı çıkmaktan vazgeçti ve Fox News aracılığıyla tüm suçu saldırganların akıl sağlığına ve şiddet içerikli video oyunlarına attı. 

Siyasilerin olmadığı böylesi bir ortamda şirket liderleri kollarını sıvadı. Walmart CEO'su Doug McMillon, Walmart mağazalarında mühimmat ve silah satışını yasakladı. Bunun göstermelik bir hareket olduğu düşünülebilir ancak derine inildiği zaman, Walmart'ın çekirdek müşteri grubunun Trump destekçisi ve Fox News müdavimi oldukları görülecektir. McMillon ayrıca, “silahlı bir kötü adamı durdurmanın en iyi yolu silahlı iyi bir adamdır” gibi bir anlayışa meydan okuyarak silah ruhsatları olan müşterilerine silahlarını Walmart dükkanına sokmamasını 'rica ediyor.'  ABD'nin en büyük spor malzemeleri perakendecilerinden biri olan Dick's Sporting Goods ve Kroger gibi ünlü market perakendecileri de bu furyaya katılanlardan. Walmart'ın başlattığı bu furyaya birçok şirketin katılması bekleniyor. Aslında her şirketin katılması lazım.

 

Doug McMillon - Walmart'ın CEO'su

 
Amerikan vatandaşı değilseniz, Walmart'ın aldığı bu kararın geç kalınmış bir karar olduğunu düşünmeniz doğal. Ancak Amerika inanılmaz garip bir dönemden geçiyor. Amerikan demokrasisi, kamu düzeninin çoğunluk tarafından belirlendiği bir demokrasi çeşidi. Birçok ankete göre Amerikalıların çoğunluğu, daha güçlü silah yasaları istiyor. Buna karşın azınlık bir grup Amerikalı, değişmekten korkuyor ve değişim karşıtı bir başkan istiyor. Böylece rahata ereceklerini umuyorlar. Buna rağmen bu isteklere sahip azınlık grubu, ülkenin üçte biri bile değil.

 Kurumsal liderler yalnızca silah kanunlarına tepki göstermekle kalmıyorlar. Eski bir Coca-Cola müdürü olarak Coca-Cola çalışanlarının America the Beautiful kampanyasıyla gurur duyuyorum. Çarpıcı bir müzikal-reklam olan America The Beautiful, ülkedeki etnik ve dini kimliklerin çeşitliliğine dikkat çekiyor. Böylesi bir yaklaşım, Trump destekçisi azınlığın görüşlerine ters düşüyor. Hatta, yayınlanmasının hemen ardından Fox News, Coca-Cola ürünleri için bir boykot kampanyası başlattı. Coca-Cola CEO'su James Quincey ve ekibi, ABD'de olanlara karşı duyarlı kalmakla beraber dünyanın diğer köşelerindeki toplumsal konulara da değiniyor. Sergilediği tutum ise birlik, beraberlik, tolerans ve her kesimi kucaklama odaklı.


Ek olarak Coca-Cola, Macaristan’daki reklam kampanyasıyla daha cesur ve tartışmalı bir adım attı. Love is Love (Aşk Aşktır) kampanyasıyla LGBT'lere destek olarak Macar hükümetine adeta meydan okudu.



Eşcinsel haklarına, göçmenlere ve toplumsal değişimlere karşı olan insanların çoğu yaşlı. Dünya çapında da böyle. Birleşik Krallık'ta 50 yaş ve üstü kişilerin oylarını yok sayın, Brexit'in esamesi okunmaz. ABD'de 50 yaş ve üstü kişilerin oylarını yok edin, bugün Trump devletin başında olmaz. Öte yandan Coca-Cola'yı çoğunlukla gençler içiyor. Gençler de farklılıklara karşı daha toleranslı, değişime karşı daha açık fikirli oluyorlar. İnanmıyorsanız tarihteki benzer olaylara göz atın. Bu arada Walmart'ın yaptığı gibi, muhafazakar bir müşteri grubuna karşı duruş sergilemek ise cesaret ister.

Geçtiğimiz yaz küçük bir Güney Amerika ülkesi olan Surinam'da kurumsal etik ve sorumluluklar hakkında dersler vermiştim. Surinam, net bir etnik veya dini çoğunluğu olmayan bir ülkedir. Ülkede Avrupalı, Hintli, Afrikalı ve oranın yerlilerine rastlamak mümkün. Orada insanlar dinlerini diledikleri gibi yaşıyorlar. En önemlisi de farklı dinden olan insanlar birbirlerinin dinini aktif olarak destekliyor. Örneğin Ramazan ayı boyunca farklı dinden insanlar iftar yemeklerine iştirak ediyor ya da Yahudiler, Müslümanlar ve Hindular, Hristiyan komşularının Noel bayramlarını kutluyor. Surinam'da ders verirken aslında tolerans, ayrımcılık gibi konularda öğrencilerimin gayet bilinçli olduğunu gördüm. Hatta kendilerinden bu konularda çokça şey öğrendim.

İnşaat şirketi 84 Lumber’in başkanı Maggie Hardy Knox, babasının mirasını sürdürüyor. Walmart gibi 84 Lumber da daha çok muhafazakar kesime hitap ediyor. Buna rağmen Maggie, birkaç yıl önce Amerikan futbolu şampiyonluk maçı Super Bowl için bir reklam hazırlamıştı. Bu reklamda göçmenlerin Amerika'yı inşa etmede önemli rol oynadığı anlatılıyordu. Reklam, göçmen bir anne ve kızın Amerika'da kendilerine iyi bir hayat kurmak için verdiği yaşam mücadelesini gösteriyor. Türlü uğraşlarla güney sınırına ulaştıklarında Trump'ın duvarıyla karşılaşıyorlar. Reklamın sonunda da bu duvarın kapılarının ardına kadar açık olması gerektiği vurgulanıyor. O yıl Super Bowl'u yayınlayan Fox, reklamın son kısmını kesiyor ve reklamı diğer muhafazakarlar gibi eleştirmekten geri kalmıyor. Hardy Knox tüm bunlara bir tweet ile cevap veriyor: "Bu ülkede herkes için umut olmalı ve bu konu hiçbir şekilde bulandırılmamalıdır."


Toplumsal olaylara değinen ve onlara meydan okuyan yalnızca Amerikan şirket liderleri değil. Türkiye'de, Şölen markasının CEO'su Elif Çoban, Türk toplumundaki geleneksel cinsiyet rollerine meydan okuyarak Biscolata'nın meşhur ve oldukça başarılı reklam kampanyasını başlatmıştır. Geleneksel anlamda 'kadınların erkeklere hizmetkâr olma' anlayışını tam tersine çevirerek yedi yıl boyunca müthiş bir satış grafiği çizdi. Bu başarısı, genç Türk kadınlarının markaya olan sadakatinden geliyor.


Biscolata ve Coca-Cola müşterilerini tanıyor. İş merkezli baktığımız zaman toplumun değişim karşıtı yaşlı kesimini göz ardı ederek cesur bir iş yapıyorlar ve başarılı oldukları da yadsınamaz. Şölen ve Coca-Cola gibi şirketlerin böyle cesur liderlere sahip olduğu sürece bu tür güzel ve duyarlı hareketler yapmaya devam edeceğini düşünüyorum.

 

Benzer şekilde Walmart ve 84 Lumber'ın satışlarında bir azalma olacağı bir gerçek olsa da tarihin ve sağduyunun yanında yer almaları, onları uzun vadede başarılı hâle getirecektir. Walmart'ın CEO'su Doug McMillon'ı tebrik etmek lazım. Toplumsal konulara olan duyarlılığıyla aktif bir iş insanı olduğunu kanıtlayan ve bu yönde cesur eylemlerde bulunan lider, siyasi muadillerine nazaran çok daha başarılı bir çizgide. Günümüzde dünyanın birçok yerinde siyasi liderlerin toplumsal konularda atıl kaldığına şahit oluyoruz. Bu sebeple ileride iş insanlarının toplumsal olaylara daha fazla değineceğini ve hepimiz için daha iyi bir gelecek için çalışacaklarını tahmin etmek güç değil.

 

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER