Donald Trump’ın Önlenemez Yükselişi (mi)?

Doç. Dr. Emre Erdoğan
Doç. Dr. Emre Erdoğan
  Şub.11, 2016, 15:58

Doç. Dr. Emre Erdoğan

İnsanlar kendilerine yabancı hissettikleri hiçbir kimseyi/şeyi sevmezler. Herkesin erişebileceği ve dokunabileceği bir insanmış gibi gözükün, öyle olmasanız da…

Amerika Birleşik Devletleri’nin üzerinde bir hayalet dolaşıyor. 2016 Başkanlık seçimleri yaklaşırken, başta kendisi kimsenin ciddiye almadığı bir aday siyaset sahnesinin başat aktörü oluverdi. Yetenekli bay Trump’tan bahsediyorum. New York’lu “emlak kralı”, Cumhuriyetçi Parti’nin ön seçimlerinde diğer adaylarla karşılaştırılmayacak kadar yüksek popülerliğe ve anketlere göre de kayda değer bir kamuoyu desteğine sahip. İki gün önce tamamlanan bir ankete göre Trump Cumhuriyetçi Parti seçmenleri arasında yüzde 36’lık bir desteğe sahip. En yakın takipçisine 17 puan atan Trump’ın uzun soluklu bir önseçim yarışından aday olarak sıyrılıp sıyrılamayacağı belirsiz, ama buraya kadar gelmesinin de bir başarı olduğunu söylemekte yarar var.

Trump’ın öngörülemez bir başarı göstermesinin altında yatan çok sayıda siyasal/sosyolojik gerçek var. Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinin Başkan Obama’nın performansından çok memnun olmadıkları biliniyor, memnuniyetsizlikleri de son 8 yıldır hiç azalmadı. Her ne kadar ekonomik durumda gözle görülür bir iyileşme olsa da, muhalefet seçmenleri bunu Obama’nın başarısına bağlamak konusunda hevesli değiller. Özellikle terörle mücadele ve dış politika konularındaki başarısızlıkları, Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinin gözünde tarihin en başarısız başkanları arasında yerleştiriyor. GALLUP’un düzenli olarak yürüttüğü anket çalışmasına göre Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinin gözünde Obama’nın popülaritesi 2009’dan bu yana yüzde 15’in altında. En önemlisi son dönemde yaşanan terör saldırılarının yarattığı korku ortamı da Obama’nın aleyhine çalışan bir unsur.

Bu saydıklarımız, kim Cumhuriyetçi Parti adayı olursa olsun, onun lehine çalışacağını düşündüğümüz faktörler. Ama Trump’ın diğer adaylar arasından sıyrılmasının sırrı bu faktörlerde değil, büyük oranda iletişim alanındaki başarısından kaynaklanıyor. Her ne kadar içeriğini onaylamak mümkün olmasa da, Trump’ın yürüttüğü iletişimden alınacak bazı dersler var.

Öncelikle, bir dönem daha Demokrat Parti yönetimine katlanmak niyetinde olmayan Cumhuriyetçiler için Trump, diğer renksiz adaylarla karşılaştırıldığında çok cazip. Kabul etmek gerekir ki, 2008 yılında “umut” vadederek iktidara gelen ilk afro-amerikalı başkan olan Obama’nın kendisine özgü bir karizması var. Onunla kıyaslandığında gerek kendi partisi Demokrat Parti’nin olası adayları; gerekse de Cumhuriyetçi Parti’nin Trump haricindeki adayları çok sıradan ve insanları heyecanlandırma yeteneğinden yoksun. Oysa Trump söyleminin iticiliğine karşın, kendi partisine gönül verenlerin ilgisini çekecek kadar renkli. Aralık ayında düzenlenen en son aday münazarasını 18 milyon kişi seyretmiş. Bu program CNN tarihindeki en çok izlenen ikinci yayın olmuş. Bu ilginin kaynağının Trump olduğu açık, bir kısım seyirci sadece gafları için seyretmiş olsa da. Ders: Heyecan vermek başarının ilk adımı, ne kadar ilgi çektiğiniz de ölçütü.

İkincisi, Trump’ın çoğunluğa “nahoş” gözüken bazı cümleleri, siyaseten doğru olmayı yorucu bulan seçmenler için çok cazip gelebiliyor. Bir basın mensubunun sakatlığıyla alay etmek ya da bütün müslümanları ülke dışına çıkarmak, ahlaken kabul edilecek gaflar değil. Ancak bunları düşünüp de dile getiremeyen bir seçmen kitlesi de var demek ki. Herhangi bir anket çalışmasında sorsanız “kesinlikle onaylamıyorum” yanıtı alacağınız cümleleri Trump sarfettiğinde, seçmenlerin onayladığını görüyoruz. Misal, Müslümanları sınır dışı etme fikri Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinin yüzde 71’inin onayını almış. Ders: İnsanların düşünüp de dile getiremediklerini söylerseniz; peşinizden gelirler. Sıradan anket çalışmalarıyla da bunları keşfetmeniz mümkün değil tabii ki.

Üçüncüsü, hiç ikna edici olmasa da Trump kendisinin halktan biri olduğunu o kadar çok söyledi ki, seçmenleri bile inanmaya başladılar. Seçmenlerin 4.5 milyar dolar servete sahip birisiyle özdeşleşmesi imkansız gibi gözükse de, Trump bunu başardı. Ona sorsanız kendisi “Amerikan Rüyası”nın tipik bir örneği. Dedesi bir Alman göçmeni olan birisinin bu kadar zengin olabilmesini ABD’nin sağladığı olanaklarla açıklıyor Trump. Bu açıdan bir gün zengin olabileceğine inanan herkesin Trump’la özdeşleşmesi çok zor bir şey değil. Üstelik Trump, halk adına; halkı sömürenlere, ABD’nin krema tabakasına savaş da açtığını söylüyor. Savaş açtıkları arasında “asalak” olarak tabir ettiği göçmenlerin de olması şaşırtıcı değil. Yaşamdaki başarısızlığını yıkmak için bir günah keçisi arayanlar için kolay bir hedef göçmenler, özellikle de Meksika sınırındaki eyaletlerde. Ders: İnsanlar kendilerine yabancı hissettikleri hiçbir kimseyi/şeyi sevmezler. Herkesin erişebileceği ve dokunabileceği bir insanmış gibi gözükün, öyle olmasanız da…

ABD’de başkanlık seçimleri Kasım ayında ve yarış henüz başlamış bile sayılmaz. İlki Iowa’da yapılacak önseçimlerin kesin sonucu yaz aylarında belli olacak ve her iki partinin adayları üç ay gibi kısa bir süre içerisinde kendi ulusal kampanyalarını yapacaklar. Trump’ın önce Cumhuriyetçi Parti adayı, sonra da ABD başkanı olup olmayacağını kestirmek için henüz erken. Ama sonuç ne olursa olsun, Trump girdiği her yarışta asla kolay lokma olmayacak, bunu da siyasal/sosyolojik gerçeklerden çok, iletişim alanındaki başarısına borçlu. Ders: İlgi çek, insanların söyleyemediklerini söyle ve onlardan biriymiş gibi davran.

Son yıllarda yaşadıklarımızı hatırlarsak, Trump’ın ABD, Putin’in Rusya başkanı olduğu bir dünyanın oldukça “şenlikli” olacağı kesin, muhtelemen de daha iyi bir dünya olmayacak. Ama bir “Reality Show” kıvamında gerçekleşeceğini şimdiden söyleyebiliriz, bu iki iletişim dehasının da daha çok dersler vereceğini de…

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER