Sosyal medyada Susan Boyle etkisi

Serhat Ayan

Biz kafaca yanlış bir yerdeyiz. Yaptığımız tanıtımlar, daha ürün çıkmadan ürünü uzayda erişilmez bir noktaya koyuyor ve insanlar bu ürün konusunda çok büyük beklentilere sahip oluyor.

Bir şeyleri anlatmak için süper bir isim Susan Boyle… 47 yaşında Birleşik Krallık’ın “Yetenek Sizsiniz” yarışmasına katılan bir kadın. Oldukça kilolu. Gerdanı üç kat. Karın bölgesi oldukça geniş. Kaşları kapkalın ve birbiriyle bitişik. Saçları kötü kesilmiş ve olmaması gerektiği yerlerden kıvırcık. İrlanda’nın bir köyünden gelmiş ve bir İngilizce aksanı var, duyanlar yüzünü buruşturuyor. Yani bir insanı izlenebilir kılan özelliklerin pek azına sahip Susan Boyle. Bir de sahneye çıkıp göze oldukça itici gelen şirinlikler yapmaz mı? Daha şarkı söylemeye başlamadan herkes suratını buruşturdu.

Ardından şarkısına başladı. I Dreamed a Dream isimli şarkıyı söyledi. Sefiller müzikalinden, rüyalarını yakalamak, hedeflerine ulaşmakla ilgili bir şarkıydı bu. Şarkı söyleyince bir anda o köy usulü İrlanda aksanı kayboldu. Bir ses çıktı Susan Boyle’dan ama… Hiç o kalıbın, o duruşun, o marka vaadinin sesi değil… İnanılır gibi değil. Herkes şoke oldu. Zaten daha söylediği şarkının birinci dizesini tamamlayamadan tüm salon ayağa kalkarak alkışlamaya başladı.

Ondan sonra da bayağı gitti, finale kadar çıktı, hatta sonra plaklar yaptı, konserler verdi. Youtube üstünden iyi performanslarını bulabileceğiniz gibi yeteneğinin yetersiz kaldığı, kötü yorumlu şarkılarına rastlayabilirsiniz. Söndü gitti zaten.

Peki Susan Boyle Effect olmasının sebebi ne? Aslında bunun en çok işe yarayacağı bölge, Türkiye ve bölge coğrafyası olabilir. Biz inanılmaz derecede gazla çalışan bir toplumuz. Yaptığımız her şey abartılı olmak zorunda. Mesela bir şeyi beğendik mi? Müthiş diyor yere göğe sığdıramıyor iki dakika sonra da avuçlarımız patlarcasına alkışladığımız o kadar müthiş şeyi unutuveriyoruz. Övgülerimiz de ölçüsüz yergilerimiz de…

Biz kafaca yanlış bir yerdeyiz. Yaptığımız tanıtımlar, daha ürün çıkmadan ürünü uzayda erişilmez bir noktaya koyuyor ve insanlar bu ürün konusunda çok büyük beklentilere sahip oluyor. Ürün ne kadar güzel ve mükemmel olursa olsun, bu kadar büyük beklentilere sahip olan halkımız ürünü eline aldığında hayal kırıklığına uğruyor. Çünkü o alacağı çay makinesine binerek Mars’a gitmeyi, telefonuyla kainatın en büyük sorunlarını çözmeyi, otomobiliyle ışık hızına yakın hızlara erişmeyi umuyor. Beklentileri yüksek olan halkımızın hayal kırıklıkları da o derece fantastik büyüklüklere ulaşıyor.

Oysa bizim biraz kendimize ve ürünümüze güvenimiz olsa… Bir ürün çıktıktan sonra insanların onun hakkında konuşmasını ve kulaktan kulağa mekanizmalarıyla onu yücelterek bir efsane yaratmasını beklesek… Bu tarzda ürün ve hizmet tanıtımlarının çok daha yüksek beğeni topladığının örnekleri yok değil.

Ama bu tip bir organizasyonu yapmak için sabır ve çelik gibi sinirler gerekiyor. Çok yüksek reklam harcamaları gerekmiyor. Onun yerine verdiğiniz emeğin daha yüksek olması, ürünün çıkışından itibaren daha çok çalışmanızı ve farklı düşünce yapısına sahip olmanızı istiyor bu tarzda pazarlama aktiviteleri…

Her ürün veya hizmette çalışır mı? Şirketler bu kadar riski göze alabilir mi? Bunun sonuçlarını gerçekleyecek kadar çok çalışacak enerjiyi bulabilirler mi? Çıkan ürün o kadar yi mi? Bunlar beyin yakan sorular… Üstünde düşünmekte büyük fayda var…

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER