Konfor alanınızdan çıkın!

Doğadaki her türlü ortamda hayatta kalmayı başaran Ed Stafford’a, yeni programı Ed Stafford: Adam, Kadın, Çocuk, Yaban’da eşi ve henüz iki yaşında bile olmayan oğlu da eşlik ediyor.

Doğadaki her türlü ortamda hayatta kalmayı başaran Ed Stafford’a, yeni programı Ed Stafford: Adam, Kadın, Çocuk, Yaban’da eşi ve henüz iki yaşında bile olmayan oğlu da eşlik ediyor.

Discovery Channel’ın yeni programı Ed Stafford: Adam, Kadın, Çocuk, Yaban, maceralarıyla ses getiren Ed Stafford’un Hint Okyanusundaki Endonezya’nın 18 bin adasından birinde, bir ay süren hayatta kalma mücadelesini konu alıyor. Vahşi yaşamdaki çözümlerine alıştığımız Ed Stafford için bu aslında çok da yeni bir şey sayılmaz. Ama belgeselde yeni olan şeyler var: Ed’in macerasına bu sefer eşi Laura Bingham ve 20 aylık oğulları Ran de katılıyor.

Maceranıza ailenizi de dâhil etme fikri nasıl ortaya çıktı?

Ed: Hayatta kalma işi benim için yeni bir şey değil. Kişisel gelişimim anlamında çok şey öğrendim. Dünyanın ücra olan birçok köşesinde bulundum. Ne kadar ıssız olursa olsun gittiğim yerlere uyum sağlayabilirim. Eşiniz veya sevdiklerinizle mahsur kalma olasılığınız var. Bu nedenle ben de böyle bir macerayı ailemle birlikte deneyimlemenin çok daha gerçekçi olacağını düşünmeye başladım. Buradaki asıl amacım, onların da hayatta kalma becerilerini keşfetmek ve günlük zorlukların üstesinden gelip gelemeyeceklerini öğrenmekti, “Öyle bir durumda aile olarak bağlarımız, iletişimimiz güçlenir mi, Ran macera boyunca büyüyüp, daha iyi konuşur hale gelir mi?” diye düşünürken fikri sundum ve çok beğenildi. İlginç bir televizyon programı olacağı düşünüldü.

Bu macera sizi aile olarak birbirinize yakınlaştırdı mı?

Laura: Issız adaya gitme fikri başlangıçta beni tedirgin etti. Ancak, birlikte çok iyi çalıştık ve bu sayede aile bağlarımızı güçlendirdik. Ed’le birlikte çalışmanın çok sayıda farklı yolunu öğrendim. Ebeveyn olarak birlikte nasıl hareket etmemiz gerektiğini de öğrendik. Evde iyi birer ebeveyn olabiliriz ama adadayken her şey çok farklı. Burada birlik olmak çok daha önemli. Ed, Ran ve ben tatlı sürprizlerle dolu, unutulmaz bir deneyim yaşadık. Sanırım bu bizi aile olarak birbirimize yaklaştırdı.

Peki Ran? O da adaya uyum sağlayabildi mi?

Ed: Şaşıracaksınız belki ama adada yaşamanın tadını herkesten çok Ran çıkardı. Burada kendisine ait bir düzen kurmayı bile başardı. Dahası, televizyon programı çektiğimizden haberi bile yoktu. Tek bildiği şey, anne ve babasıyla birlikte, açık havada hiç olmadığı kadar yakın ve güzel bir zaman geçiriyor olduğuydu. Adadayken bir keresinde “baba, fıstık ye!” gibi bir cümle kurdu. İlk kez öznesi, nesnesi ve fiili olan bir cümle kurdu. Bizimle bu kadar uzun zaman geçirmesi harikaydı. Kendisi mutlu ve sağlıklı bir şekilde gelişmeye devam etti. Bu nedenle itiraf etmem gerekiyor ki, ıssız doğanın tadını en çok o çıkardı.


“Telefonun sosyal hayatımızdaki önemini anladım”

Peki, bu ada yolculuğu beklentilerinizi karşıladı mı?

Ed: Sanırım ikimiz de, hayatımızdaki en önemli iki insanla bir adaya gideceğimizin ve hayatta kalmayı başardıktan sonra bunun ikimiz için de harika bir deneyim olacağının farkındaydık. Ancak, bununla birlikte ikimiz de bir şeyin eksikliği gerçek anlamda hissediyorduk: Ailelerimiz ve arkadaşlarımız yanımızda değildi. Bunun eksikliğini çok hissettim. Biz üçümüz bir arada olsak da onlarla zaman geçiremediğimiz için kendimizi yalnız hissediyorduk. Dürüst olmam gerekirse, evimizi de özlediğimi itiraf etmeliyim. Adadaki son günlerimizde yakında eve döneceğim için çok heyecanlıydım.

Adada korktuğunuz, dehşete kapıldığınız veya beklemediğiniz olaylar yaşandı mı?

Laura: Programın bir bölümünde Ed gecikiyor ve gittiği yerden zamanında dönmüyor. Hayatımda hiç bu kadar sinirlenip korktuğumu hatırlamıyorum. Telefonun sosyal hayatımızda ne kadar önemli olduğunu o zaman anladım. Telefonumuz olsaydı, Ed bana mesaj atıp gecikeceğini, kaybolduğunu söyleyebilirdi. Ben de panik yapmazdım. Ama başına bir şeyler gelmiş olabileceği fikri beni çok korkuttu. Acil durum çağrısını nasıl yapacağımı düşünmeye başladım. Belki de daha önce olduğu gibi, kendisini plajda bulacaktım ki, öyle de oldu! Endişeliyken insanın aklına olur olmaz şeyler geliyor.

Hayata dair pratik bir çözümünüz var mı?

Laura: Ed bana süper pratik bir çözümü öğretti: Ayakkabınızın ayağınıza vurmasını önlemek için selo bant kullanabilirsiniz. Avustralya’da doğa yürüyüşü yaptığım esnada ayakkabım ayağıma vurmaya başlamıştı. Emin olun, selo bant, klasik yara bandına göre ayakta yara oluşumunu çok daha iyi önlüyor. Evde bile bu yöntemi kullanıyorum.

Ed: Gezilerim sırasında ve özellikle de zorlayıcı anlarda, benim için bir numaralı hayatta kalma yöntemi meditasyon. Odaklanmak ve etrafımda olup bitenleri fark etmek benim için çok önemli. Meditasyon sayesinde bir adım geriye çekilebiliyor ve düşünce ile duygularımı kontrol altına alarak sakinleşebiliyorum. Çekimde olmadığım zamanlarda Headspace adında bir uygulama kullanıyorum. Hayatta kalma mücadelesinde ve günlük hayatınızda durumu değerlendirmeniz ve anı yakalamanız çok önemli.


Konfor alanınızdan çıkın!

Ailecek gidilebilecek veya keşfedilebilecek yerlerle ilgili bir tavsiyeniz var mı?

Ed: Konfor alanı denen bir şey var: İnsanın alıştığı yere yapışıp kalmasını ifade ediyor. Bu nedenle onları bu konfor alanından çıkaracak her şeyi tavsiye ederim. Bu yaz, Göller Bölgesi’ndeki bir gölde kamp yapmıştık. Harika bir deneyimdi ama aşırı zorlandığımızı söyleyemem. Laura ile birlikte pek çok gezi ve hayatta kalma deneyimi yaşadık ama bu “hadi alın çocuklarınızı ve ıssız bir adaya gidin” diyeceğimiz anlamına gelmiyor. Sınırlarınızı zorlamak, başka bir ülkeye gitmek ve bir adada ya da başka bir kültürde yaşamak anlamına geliyorsa, bunu yapın. Çocuklarınızı “kontrollü risklere” maruz bırakın ve onları kendi çözümlerini geliştirme konusunda teşvik edin. Bu biraz çocuğunuzu ipin üzerine çıkarıp, düşme ihtimaline karşı kollarınızı açıp beklemek gibi. Tabi her aile, çocuklarının nerede rahat ettiğini ve risk alanlarının neler olduğunu daha iyi bilir.

 

Benzer bir şeyi yine yapar mısınız veya gelecekte nasıl bir yolculuğa çıkmak istersiniz?

Ed: İlerleyen yıllarda aynı şeyi yine yapmak isterim. Ran’i yanımızda götürdüğümüzde gerçekten çok küçüktü, henüz 20 aylıktı. Böyle bir deneyim için fiziki güç açısından kendisi tam sınırdaydı. Ama aynı şeyi bir - iki yıl içinde yaparsak veya daha büyük yaşlarda gezilere çıkarsak, bu tür deneyimler ona risk yönetimi ve tehlikelerle baş etme konusunda daha çok şey katar.

Laura: Ben de öyle olacağını düşünüyorum. Ran’i bu yolculuklarda yanımızda götürdüğümüz, evin dışındaki hayattan dersler çıkarmasını sağladığımız bu türden programlara devam edip böyle bir hayat tarzına ve maceraya sahip çıktığımız için sanırım harika bir oğlumuz olacak. Ebeveynliğin asıl amacı da zaten harika bir evlat yetiştirmek değil mi?

Ed: Böyle bir projeye imza atmış olmamız bizi çok mutlu etti. Bu süreçte çok şey öğrendik. Başka hiçbir kimsenin dâhil olmadığı, sadece kendimize ait bir hayat kurabileceğimizi ve orada mutlu olacağımızı düşünmek gerçekten çok anlamsızdı. Ancak, buna rağmen zorluklarla baş etmeyi bildik. Neticede, bir sonraki maceraya atılmaya hazır olarak döndük.

 Anasayfa'ya Dön

YORUM YAZIN

Max. 255 karakter girebilirsiniz

Yorumunuz Alınıyor

Boş Yorum Gönderemezsiniz

YORUMLAR

Hiç Yorum Yok

BENZER HABERLER